Dünkü yazıda darbecilerin kısa tarihini yazmıştım. Atatürk'ün 1938'de ölmesinden kısa bir süre sonra darbeciler kafalarını göstermeye başlamıştı.
Bazı arkadaşlar, bundan hareketle, 1923- 1938 arasında Türkiye'nin çok iyi yönetildiği sonucunu çıkardı:
"Yani o dönemde Türkiye çok iyi yönetildiği için darbeciler ortada gözükmüyordu.
Ama Atatürk ölünce ülke artık iyi yönetilmez oldu, darbeciler de ortaya çıktı."
***
Böyle bir iddia tamamen uydurmadır. Zaten yazının başka bir bölümünde de bunun cevabı vardı:
1960 darbesini meşrulaştırmak için, ülkenin iyi yönetilmediğinden söz edilir. Tamam, peki, gerçekten ülke kötü yönetilmiş olabilir.
Peki, darbecilerin taa 1954'ten itibaren örgütlenmeye başlamasına ne demeli?
O dönemde şartlar hakikaten de kötü olsaydı, Demokrat Parti yüzde 58'lik oy oranıyla, 1954'te tekrar iktidara gelebilir miydi?
Ülkenin kötü yönetildiği filan yoktu. Sadece cuntacılarda iktidar açlığı baş göstermişti.
***
Gelelim diğerine... Atatürk döneminde ülkenin iyi idare edildiği iddiası, bir hayalden ibarettir:
* Ekonomi: Kişi başına gelir, 15 yıl içinde, 1923'teki 45.3 dolardan, 1938'de ancak 88.4 dolara çıkarılabilmiştir. Buna başarı demek mümkün değildir.
* Kürt sorunu: O yıllar irili ufaklı isyanlarla geçmiştir. (Toplam 16 adet).
* Devlet teşkilatı: Adam kayırma, rüşvet, yolsuzluk had safhaya çıkmış, Refik Saydam, Ocak 1939'da Başbakanlığa getirildiğinde, "A'dan Z'ye her şeyimiz bozuktur" demişti.
* Hukuk: En korkunç rejimlerde biler, adamı öldürürler ama "aynı suça iki kere ceza" vermezler. 1938'de Nâzım Hikmet'e tam da bu yapılmıştır! Tek parti döneminde hukuk elbette taraflı ve bağımlıydı. Bunun acısını hâlâ çekiyoruz.
* Demokrasi: Adı üstünde "tek parti rejimi" vardı. CHP Genel Sekreteri Recep Peker, "Bizimkisi, dilekçe demokrasisi" diyordu: "Halk dilekçesini verir, yöneticiler de gereğini yapar." Şahane değil mi?
***
Tekrar darbecilere dönelim...
Karizmatik otoritenin göz kamaştıran ışığı 1938'de sönünce... Ordunun perişan hali, genç subaylara dokunmaya başladı.
II. Dünya Savaşı, batı sınırımıza dayandığında, bir Almanlara baktılar, bir de su alan çadırlarına. Ve çıldırdılar!
1923'ten beri uyuyan darbe fikrinin uyanması işte böyle oldu.
Unutmayın: "Politikacılar ülkeyi kötü yönettiği için darbe planları yapılıyor" iddiası, cuntacıların suçunu örtbas etmek amacıyla uydurulmuştur.
***
Söz ordudan açılmışken: Hasan Celal Güzel, kendi meşrebince demokrattır elbette ama ordu konusunda iflah olmaz bir romantiktir.
Mesela Türk milletinin, "ordu-millet" olduğunu sanır. (En son dün Radikal'de yazdı.)
Bu "ordu-millet" safsatasını daha önce anlatmıştım. (7.11.2009) Goltz Paşa başta olmak üzere, Alman danışmanlarca servis edilmişti. Zafere aç genç Osmanlı subayları da bayılmıştı.
Hasan Celal Bey'in anlamadığı şu: Eğer bu milletin "ordu-millet" olduğunu söylerseniz, milyonlarca insandan oluşan millet, orduyu yönetemeyeceğine göre, organize bir güç olan ordu, milleti yönetecektir. "Ordu-millet" kavramının "ordusunu sevmekle" hiçbir alakası yoktur. Demokrasi karşıtı, otoriter ve elbette vesayetçi bir fikirdir bu.
Günümüzde ancak cuntacı zihniyet tarafından savunulabilir. Hasan Celal Güzel niye ısrar ediyor, anlayamıyorum.