Dün pek az değinilen bir noktayı dile getirmeye çalıştım: Yargının tarafsızlığı, yargının bağımsızlığından daha önemlidir.
Aslında kolayca anlaşılır bir durumdur bu. Şu soruya verilecek cevapla olay açıklığa kavuşur:
Davanıza bakan yargıcın, öncelikle tarafsız mı olmasını istersiniz, yoksa bağımsız mı?
Herkes adil bir yargılama olmasını ister. Adil yargılamayı da ancak tarafsız bir yargıç gerçekleştirir.
Ama nedense bu basit gerçek bizzat yüksek yargı erbabınca sumen altı ediliyor...
***
Konuşmalarını diliyorum. Sürekli olarak "bağımsız olalım" diyorlar. Peki, niye tarafsızlıktan söz etmiyorlar?
Bu kişilere niye para veriyoruz? Evrensel hukuk ilkelerini uygulayarak, adaletli kararlar vermeleri için...
Onlar ise adil yargılamanın birinci şartı olan tarafsızlıktan değil de, mütemadiyen kendi bağımsızlıklarından söz ediyorlar.
Duyan da emir komuta altında olduklarını sanır!
"367 fırsatçılığı" ile "Yasa hakkının gaspı" ya da "Orhan Pamuk linçi" ortadayken, böyle bir şey nasıl söylenebilir?
O kara kararları, bağımlı oldukları için mi verdiler, yoksa tersine taraflı oldukları için mi?
Eğer iddia ettikleri gibi siyasi otoriteye bağımlı olsalardı, o korkunç kararları alamazlardı.
Çocuk mu kandırıyorlar?
***
Kurumlar "arasında" kavga olduğunu söyleyenler var. Yalan! Kavga kurumların "içinde" sürüyor.
* Demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, yargı tarafsızlığından yana olanlar bir tarafta...
* Statükoyu ve dolayısıyla imtiyazlarını korumak isteyenler, demokrasiden haz etmeyenler, alabildiğine taraflı kararlar verebilmek için mutlak bağımsızlık isteyenler diğer tarafta...
Bu kapışmanın bir sonucu olarak, demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden yana olan avukatlar dün bir açıklama yapıldı. (Not: Yani İstanbul Barosu yönetiminin dışındaki hemen tüm avukat grupları...)
Örneğin şöyle diyorlar:
"Şunu özellikle belirtmek isteriz ki, kanuna aykırı hareket eden herkes, hangi kuruma mensup olursa olsun, sade vatandaş gibi yargı önünde hesap vermeye mecburdur..."
***
Bu sözün iki adresi var: 1) Ordu mensupları. 2) Yüksek yargı mensupları (ve onların barocu hempaları.)
Niye onlar? Çünkü her iki kesim de 1923'ten beri "kerameti kendinden menkul" ve de "hikmetinden sual olunmaz" bir haldeydi.
Darbecilikten adam kayırmaya, kurumlarda bin bir dolap dönmesine rağmen hesap sorulamadı.
İş o hale geldi ki hukukun üstünlüğü ilkesi, "hukukçunun üstünlüğü" olarak sunuldu.
"Bizi sorgulamayın, eleştirmeyin, araştırmayın, izlemeyin, dinlemeyin" demeye kadar vardırdılar işi.
"Yargı bağımsızlığı" talebi tam da bu "başına buyruk olma çabasının" kod adı işte!
***
Son olarak: Yargıda tam bağımsızlık olamaz. Hukukun üstünlüğünü sağlamak için mutlaka denetleme gerekir. İşte bu sebeple esas olan tarafsızlıktır.
Aynı futbol hakemleri gibi: Hakemler tam bağımsız mı? Elbette değiller ve olmasınlar. Birileri o hakemleri atar, birileri de denetler... O halde önemli olan futbol kurallarının adilce sahaya yansıtılmasıdır. Hakem bunu tarafsız davranarak yapar.
Bir hakem, "Tam bağımsız olmadığım için, maçta taraf tuttum" diyebilir mi? (Millet, hakemin başka bir niyeti olduğunu anlayıp sinirlenir.)
Ama heyhat: Yüksek yargı erbabı tam da bunu diyor!