Dünkü yazıda Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un Trabzon'da yaptığı konuşmanın küçük bir bölümünü ele almıştım.
Orada Başbuğ, Türkiye'nin "hukuk devleti" olduğunu, başında bulunduğu TSK'nin kanunlara uyduğunu iddia ediyordu.
O kadarla kalsa; hani neyse... Bunun tersini, ancak PKK sempatizanlarının dile getirebileceğini söylüyordu.
Ben de Şemdinli'den toprağa gömülü ordu silahlarına; birkaç örnek vererek, TSK'nin nice olayda kanunlara riayet etmediğini gösterdim.
Özetle Başbuğ'un söylemi ile gerçeğin çeliştiğini anlattım.
***
Bugün de söylemin kendi içindeki çelişkilerden birine değinmek istiyorum.
Türkiye'de tuhaf bir kabulleniş var: Eğer kişi bir değerden sıkça söz ediyorsa; o değeri bildiği ve özümsediği varsayılıyor.
Örneğin Başbuğ, bu tip ayar verme konuşmalarında, "hukuk devleti" kavramını mutlaka kullanıyor.
Bazı arkadaşlar da bu vurgulamalara bakarak, Başbuğ'un hukuk devleti anlayışını gerçekten benimsediğini ve ona uygun davrandığını sanıyor.
Halbuki bu bir illüzyon! Başbuğ hukuk devletini özümsemiş değil.
Çünkü... Hukuk devletinde Yürütme, Yargı'nın tarafsızlığına ve bağımsızlığına müdahale edemez.
Bu hukuk devletinin en temel, en vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Eğer bu ilkeye uyulmazsa, ortada ne adalet kalır, ne de hukuk...
***
28 Şubat dönemi Yargı'sını niye yerden yere vuruyoruz? Çünkü hem askeriye (Yürütme'nin parçası), hem de yüksek Yargı erbabı bu ilkeye uymadı:
Askeriye çağırdı; gittiler... Kendilerine verilen siyasi brifingi dinlediler... Yetmedi, bir de alkışladılar... (Emir kipindeki talep telefonlarına verdikleri olumlu cevaplar da cabası.)
Gelelim, Başbuğ'un hukuk devletini özümsemediğini apaçık ortaya koyduğu bölüme.
Şöyle diyor:
"Adli makamlar, ihbar mektuplarına, özellikle itirafçıların, gizli tanıkların verdiği ifadelere karşı daha duyarlı ve daha dikkatli olarak hareket etmelidir. Böyle durumlarda TSK ile bilgi teatisi ve işbirliğinde bulunmalıdırlar. Aksi durumlar, kurumlar arası çatışmalara neden olabilir."
İşte bu kadar!
Başbuğ daha ne desin?
Hukuk devletine inanmadığını... Hukuk devletinin zaten arızalı biçiminden bile rahatsız olduğunu daha nasıl anlatsın?
Apaçık şekilde, Yargı'yı, TSK'ye özel muamele yapmaya çağırıyor. Aksi halde kurumlar arasında çatışma olacağını söylüyor. (Bunun bir adım sonrası açık tehdittir.)
Özetle: Başbuğ'unki öyle bir konuşma ki, hukuk devleti dersinde okutulabilir. Tabii ters örnek olarak; "yanlış olan bu" diyerek...
***
Unutmadan... "Ordu yıpratılmasın" klişesini fikir diye sunan apoletli medyacılar bu durum karşısında, mırın kırın edecek, bolca "Evet, ama..." cümleleri kuracaktır.
Çifte standartçılıkta çıtayı Zati Sungur seviyesine yükseltmiş olanlara basit bir ev ödevi verelim:
Parti kapatma davası sırasında Başbakan Erdoğan şöyle deseydi tepkileri nasıl olurdu:
"Anayasa Mahkemesi, kapatma davası açan Başsavcının muğlak ve yanlı delillerine karşı daha duyarlı ve daha dikkatli olarak hareket etmelidir. Böyle durumlarda Hükümet ile bilgi teatisi ve işbirliğinde bulunmalıdır. Aksi durumlar, kurumlar arası çatışmalara neden olabilir."
Söylesinler bakalım...