Asıl konuya girmeden önce, Ahmet Altan'ın 14 yıl önce yazdığı, fırtınalar kopartan 'Atakürt' başlıklı yazısının ilk birkaç paragrafını buraya alayım:
"Mustafa Kemal, Selanik'te değil de Musul'da doğmuş bir Osmanlı paşası olsaydı, Kurtuluş Savaşı'nı Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını 'Kürdiye Cumhuriyeti' koysaydı, kendisi de Meclis kararıyla 'Atakürt' adını alsaydı...
Kürdiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 'Kürt' deneceği için hepimiz 'Kürt' sayılsaydık, Taksim'e, Kadıköy'e, Kızılay Meydanı'na, Kordon'a 'Ne mutlu Kürdüm diyene' pankartları asılsaydı..."
Yazı bu şekilde devam ettikten sonra, "Nedir demokratik çözüm, nedir Kürt kimliği" diye soruyor ve "Biz Türkler, bir 'Kürdiye Cumhuriyetinde' yaşasaydık ne isteyeceksek, bu isteklerin bugün Kürtler tarafından dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi" cevabıyla bitiyordu. (Milliyet, 17 Nisan 1995)
***
Askeriyenin ve ulusalcıların has gazetesinde bunları yazmak ha! Olacak iş değildi ve olmadı da:
Patron
Aydın Doğan, hemen Ahmet Altan'ın işten çıkardı. Bunun üzerine Yayın Yönetmeni
Ufuk Güldemir ve yardımcısı
Alev Er istifa etti.
O dönemdeki tartışmalar sayesinde militarist/ulusalcı kesimin zihin yapısını daha iyi kavramıştım.
Solcu/demokrat geçinen bir kadın gazetecinin, neredeyse ağzından köpükler saçarak "İsmini değiştirerek Atatürk'e hakaret ediyor" diye yaygara koparması hâlâ gözümün önündedir.
"Ne hakareti canım? Tarih farklı şekillenseydi, nelerin olabileceğini anlatan bir tersine çevirme, bir kurgu ('fiction') bu...
Maymunlar Cehennemi filmi gibi bir şey" demeye çalışmıştım; dinlememişti bile.
(O günlerde şahit olduğum bağnazlıklar nedeniyle, yıllar sonra
Hrant Dink'e '
Zehirli kan', Prof.
Atilla Yayla'ya da '
Bu adam' cezaları verildiğinde hiç şaşırmadım. Bilirim; korkunçturlar!)
***
Neyse... Gelelim bugüne.
Açılım'ın sadece Türkiye'nin projesi olmadığını...
ABD başta, bazı küresel siyasi aktörlerin
Kürt/PKK meselesini artık çözülmesini istediğine değiniyoruz ya...
Benzeri bir analizi
Abdullah Öcalan ve
Apocular da yapıyor elbette.
Ben bu analizden (süreçte ciddi bir aksama olmazsa, faraza Başkan
Obama'nın başına taş düşmezse) örneğin
Deniz Baykal engelinin,
ikna ya da
tasfiyeyle kaldırılacağı sonucuna varıyorum.
60 yaşına gelen Apo ise, "Madem
Açılım iradesinin bir ayağı
Batı'da... Acaba bunu kullanarak, çok daha etkin ve serbest bir hale gelebilir miyim? Örneğin hücre cezam,
ev hapsine dönüşebilir mi?" diye düşünüyor olsa gerek.
***
Milyonları ilgilendiren demokratikleşmeyi, hak ve özgürlükleri bir yana bırakıp, Açılım'ı, Öcalan'ın hücre kapısının açılmasına bağlamak... Birçok kişi bunu, bencilce bir yaklaşım olarak görebilir.
Evet, bencilce olabilir ama mesele sadece Öcalan'ın "bencilliği" ve "fırsatçılığı" değil ki.
Kayda değer kitle oluşturan Apocular açısından, olay tam da bu! Onlar hayal ve taleplerini Öcalan ile özdeşleştirmiş durumda. "
Öl de ölelim" havasındalar.
Öcalan 'Kürtlerin atası' mı? Bilemem ama Apokürt yani '
Kürtlerin amcası' olmuş durumda. Onu yok sayarak bu işi kotarmak çok zor...