Dün İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşunu kutladık. İşgalden kurtulmak elbette kutlanacak bir olaydır. Mesela İzmir'in kurtuluşu...
Yunan Ordusu, kenti 15 Mayıs 1919'da işgal ediyor. Daha sonra Kurtuluş Savaşı başlıyor.
Önce Ankara yakınlarına kadar gelmiş olan Yunan Ordusu durdurulup püskürtülüyor.
Sonra büyük bir kovalamaca başlıyor: 'Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!'
Ve nihayetinde yenilen Yunan Ordusu, İzmir'i boşaltarak ülkesine dönüyor.
***
Bazı kutlamaların anlamını ise tartışmak gerek. İstanbul'un kurtuluşu bunlardan biri: Türk Ordusu, İzmir'de olduğu gibi, İstanbul'u kurtarmadı ki!
24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla işgalin bitmesine karar verildi. Onlar çekip gittiler.
Hatta giderken de doğmakta olan yeni ülkeyi centilmence selamladılar.
Bilirsiniz: 13 Kasım 1918 günü Mustafa Kemal, İstanbul'a döner. Haydarpaşa Tren İstasyonu'ndan Boğaz'da demirlemiş olan düşman donanmasına bakar.
'Geldikleri gibi giderler' der.
Hakikaten de müttefik güçler, tam da 'geldikleri gibi' gitmişlerdir.
Yani top tüfek atmadan, kenti bombalamadan gelmişler ve aynı şekilde, yakıp yıkmadan çekilmişlerdi.
Bu nasıl mümkün olmuştu? Çünkü işgalciler Lozan Antlaşması'na uydular.
O halde kutlanması gereken bir olay varsa, o da Lozan Antlaşması'dır.
Peki, Lozan Antlaşması niye doğru dürüst, güle oynaya, şenliklerle kutlanmaz?
Çünkü süngünün değil, diplomasinin zaferidir. (Tabii eğer bir zaferse! Ama bu ayrı bir konu.)