Bazen sadece tek bir olay, herhangi bir kuruluşun gerçek karakterini ortaya koyar. Bunun tipik bir örneğine geçen yıl şahit olduk: Anayasa Mahkemesi içerik denetlemesi yaparak Anayasa'yı çiğnedi.
5 Haziran 2008 kararı, AYM'nin karakterini ortaya koyuyordu:
"Bu öyle bir kurumdur ki kendini var eden ve uyması gerektiği Anayasa'yı dahi tanımaz."
***
Temmuz 2009'da ise benzeri bir karakter analizini
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için yapacak hale geldik.
Bazı üyeler,
Ergenekon davasının yargıç ve savcılarını, makul bir gerekçe göstermeden değiştirmeye kalkıştı.
Kamuoyu buradaki amacı hemen kavradı:
Hedef davanın seyrini değiştirmekti. Böylece
ayakçı küçükbaşlar ceza alırken,
plancı büyükbaşlar paçayı kurtaracaktı.
İşte tam o noktada, kurul üyeleri olan
Adalet Bakanı ve
Bakanlık Müsteşarı olaya müdahale etti.
Bu kritik müdahale ile Ergenekon yargıç ve savcıları görevlerinde kaldı.
***
Anladık ki asıl adaletsizlik, yargı bürokrasini tam bağımsız bırakmakla ortaya çıkar.
İşte apaçık gördük: Eğer bürokratlar sürece egemen olabilseydi, Ergenekon davası buharlaşıverecekti.
Demek ki neymiş: İlk bakışta büyük bir doğrunun ifadesiymiş gibi gözüken
'Yargı bağımsız olmalı' söylemi, eksikmiş, yetersizmiş ve art niyetli biçimde kullanılıyormuş.
Ama zaten biliyorduk: Bu ülkede,
siyasi hedefine, "Yargı bağımsız olmalı" gibi şık bir maskenin ardına sığınarak varmaya çalışanlar var.
HSYK'deki kriz, bu grubun aslında hukuktan da bağımsız olmak istediğini ortaya koydu.
***
Konu açılmışken... Dün
Rıza Türmen'in "Yargı Bağımsızlığı ve HSYK" başlıklı yazısını okudum. (Milliyet, 24 Temmuz)
Yazıda
bağımsızlık kelimesi tam
17 kere geçiyordu.
Yargının
tarafsız olması gerektiğinden ise sadece
bir (1) kere söz ediyordu Türmen; yasak savarcasına.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yargıç olarak görev yapmış...
Türkiye Barolar Birliği tarafından "Yılın Hukukçusu" ilan edilmiş...
Gazeteciler Cemiyeti'nin de bu yıl köşe yazılarını ödüllendirdiği
Rıza Türmen, belli ki yargının tarafsızlığını
önemsiz bir konu olarak görüyor.
Yani onun mantığına göre, yargı tam bağımsız olduktan sonra işini zaten tarafsız biçimde ifa edecek.
***
Bu fikrin yanlışlığını yukarıda gösterdim: Bazı yüksek yargı bürokratları, düpedüz taraflı davranarak, korkunç işler çeviren Ergenekoncuları kurtarmaya çalışıyor.
Hep birlikte şahit olduk: Hukuku, adaleti ve vicdanları hançerleyecek bir kararın alınmasına ramak kalmıştı.
İnanılmaz bir hukuk skandal, gerçek bir adalet katliamı, siyasi müdahale sayesinde engellendi.
Peki Türmen gibi tecrübeli bir hukukçu, bütün bunları bilmesine rağmen, nasıl oluyor da hâlâ tam bağımsızlıktan söz ediyor?
Nasıl oluyor da
foyası ortaya çıkan "bağımsızlık" söylemini hâlâ kullanabiliyor?
Ve nasıl oluyor da, bağımsızlıktan daha önemli bir hukuk değeri olduğu artık anlaşılan
yargı tarafsızlığını es geçiyor?
Niye böyle bir tutum takındığını bilmiyorum. Ancak
Sabih Kanadoğlu ve
Ömer Faruk Eminağaoğlu ile aynı fotoğraf karesinde yer almaktan gocunmadığı anlaşılıyor.