DÜN tam dokuz albay, Ergenekon soruşturması kapsamında savcılara ifade verdi. Bu albayların tamamı Deniz Kuvvetleri'ndendi ve içlerinde Eylem Planı'nı hazırladığı söylenen Dursun Çiçek de vardı.
Albay rütbesindeki bu yoğunlaşma bana 12 Mart (1971) darbe dönemini hatırlattı.
1960 darbesi çok kötü olmuştu. Emir komuta zinciri kırılmış, disiplin kaybolmuş, askeri hiyerarşi allak bullak olmuştu.
Ordu nispeten kısa sürede toparlandı. Hiyerarşi tekrar oluştu, disiplin sağlandı. Ancak darbeci zihniyeti değişmedi.
Birileri hâlâ "Cunta kuralım, darbe yapmayalım, iktidarı ele geçirelim" diye düşünüyordu.
Özellikle Adalet Partisi'nin açık ara kazandığı 1965 seçimlerinden sonra asker ve sivil birçok darbe grubu türedi. İçlerinde en etkilisi 1967'den itibaren hız kazanan, korgenerallikten emekli Cemal Madanoğlu öncülüğündeki cuntaydı.
Bu takım, bir yandan İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal ile cuntanın sivil ayağını oluştururken, aynı anda askeriyeye de el atmıştı.
Doğan Akyaz, 'Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi' (İletişim Yay.) adlı incelemesinde cuntacıların genişleme stratejisini şöyle anlatır:
"Madanoğlu cuntayı ordunun general, subay ve astsubay kesimiyle irtibatını sağlayan albay rütbesi ile bağdaştırmak yolunu tercih etmişti. Grubun ordu içinde yürüttüğü örgütlenme çalışmalarında albay rütbesindekiler merkezi bir öneme sahipti. Çünkü albay rütbesi, yukarının düşünceleri ile alt kademenin istek ve düşüncelerinin birleştiği bir kademedir."
Askeriyenin üst düzey yöneticileri, bu durumu bildikleri için sonraki yıllarda albayların etki alanlarını daraltmıştır.
Acaba diyorum, tedbirler yeterli olmadı mı?