Eylem Planı meselesini iki haftadır tartışıyoruz. Birçok siyasi aktör olaya dahil oldu. Bu aktörler arasında en zor durumda olan, hiç kuşkusuz Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ.
Yönettiği kuruma dört bir yandan eleştiri yağıyor. Açıklamaları inandırıcı bulunmuyor.
Niye bulunmuyor?
Çünkü kameralar önünde, eline boş bir LAW silahı almış ve espriler yaparak topraktan çıkan silahların orduya ait olmadığını söylemişti.
Sonra ne oldu?
Silahlardan bir kısmının orduya ait olduğu resmileşti!
Bu olay şunu gösteriyor:
Ordunun silah envanterini tutmak GK Başkanı'nın değil, astların görevi olduğuna göre, birileri Org. Başbuğ'u fena halde yanıltıyor.
***
Ama Başbuğ'un sıkışmasına yol açan asıl faktör, 'dışarıdan' gelen eleştirilerden daha fazla, 'içeriden' gelen baskı.
Başbuğ iç muhalefeti sakinleştirmek için göreve gelir gelmez, Eylül 2008 başında Korg. Galip Mehdi'yi, cezaevindeki Ergenekon sanığı emekli orgeneralleri (Şener Eruygur ve Hurşit Tolon) ziyarete göndermişti.
Bu komutan, Ergenekon'un kullandığı merkezlerden biri olan Kıbrıs adasındaki görevinden, ardında Kutlu Adalı cinayetine ilişkin ağır soru işaretleri bırakarak ayrıldığından, Başbuğ'un tercihi rahatsızlık yaratmıştı.
Bu emrin anlamı neydi?
Bence Ergenekon davası sürerken verdiği o emir, iç muhalefetin gücünü ortaya koyuyordu. Yani başka bir açıdan o emir, bir tavizdi.
Başbuğ görevini rahatça sürdürebilmek için kendince bir denge siyaseti güdüyordu.
Ancak bu politika onu zora soktu. Hedef haline getirdi.
'Kol kırılır, yen içinde kalır' şeklindeki kurum kültürünü sürdürmek için ikide bir kameraların karşısına geçerek açıklamalar yapıyor.
Ama bir kısmı düpedüz yanlış çıkan bu açıklamalar kamuoyunun zihnini daha da bulandırıyor.
***
Ayrıca bir danışmanlık sorunu da göze çarpıyor:
Eylem Planı ortaya çıktığından beri askeri kanatta olanlar (telaş, sinir, gerginlik, çelişkili/muğlak beyanlar, sivil savcılara müdahale, ilgili albayı koruma çabası, vs.) Başbuğ'a akıl verenlerin, en hafif tabirle yetersizliğini ortaya koyuyor.
Başbakan Erdoğan, geçen gün Silahlı Kuvvetler içindeki cuntacıların araştırılıp gereğinin yapılmasını istedi.
Başbakan herhangi bir kişi değil.
Dört bir yandan istihbarat alıyor.
Nasıl 2003-2004 yıllarında Sarıkız ve Ayışığı kod adlı darbe planlarından haberdardıysa, şimdi de bildikleri var.
Zaten Ergenekon meselesini az çok takip eden sıradan vatandaşlar da bu şebekenin askeriye içinde çalışmaya devam ettiğinin farkında.
Ancak Başbuğ, sadece demokrasiyi değil, aynı zamanda kendi koltuğunu da koruyacak hamleleri yapmak yerine, Başbakan'a cevap vermeye çalışıyor.
Yoksa birileri, "Efendim, bu dinci size işinizi öğretmeye kalkışıyor, şuna haddini bildirin" filan diyerek kışkırtma tatbikatları mı yapmakta?
***
Eylem Planı'na ilişkin olarak, dünkü basın toplantısında belgenin 'kâğıt parçasından' ibaret olduğunu söylemesi de hiç iyi olmadı.
Topraktan çıkan silahlar gibi, Eylem Planı'nın da askeriye içinde hazırlandığı ortaya çıkarsa, ne yapacak? Cuntacıya taviz verilmemesi gerektiği Akademi'de öğretilmiyor mu?