Ordunun bilhassa 1960 darbesinden bu yana, adeta bir 'siyasi parti gibi davrandığı' ya da 'siyasi partilerle aynı zemine oturduğu' (Murat Belge) sıkça dile getirilmiştir.
Bu mesele üzerinde düşünürken, Türk Silahlı Kuvvetler Partisi'nin (TSKP) toplumsal tabanını da mutlaka hesaba katmak gerekir.
2007'deki cumhuriyet mitingleri sırasında meydana inen bu 'orducu kitle' toplumun yuvarlak hesap yüzde 25'ini meydana getirir. (Ancak hâkim oldukları medya, üniversite ve yargı gücü sayesinde etkileri, sayılarını katlar.)
***
İrtica kartını öne süren her komutan, yaptığı hareketin toplumda ciddi bir destek sahibi olduğunu bilir.
Tepkilere bakmak yeter:
TSKP tabanı bu tip planları asla 'demokrasi', 'adalet', 'hukuk devleti', 'vicdan' gibi kavramlarla değerlendirmez.
Örneğin plandaki 'Silah ve mühimmat bulunması sağlanacak' cümlesi karşısında kılını dahi kıpırdatmaz.
Sadece kimin hedeflendiğine bakar.
Eğer planın odağında asla oy vermeyeceği bir parti ya da tasvip etmediği bir toplumsal grup bulunuyorsa, sorun yoktur; plan mubahtır!
Böyle bir durumda, karşı çıkmak ne kelime, planı meşrulaştırmak için elinden geleni yapar:
"İrtica tehlikesine bir dur demek gerekmekte. Ama bunu kim yapacak? Hükümet zaten şeriatçı! O halde iş orduya düşüyor."
Eğer vaziyet meşrulaştırmaya el vermiyorsa, zevahiri kurtarma yoluna gidilir:
"Kesin bir durum yok, konuşmak için erken... Zaten Genelkurmay'da hazırlanmamış... Plan sahte..."
Döküntüler işi daha da öte götürür:
"Hep kavga, hep kavga! Nedir bu plan, niyedir?
Açıkçası bilmiyorum. Çok karışık. Devletimi, milletimi seviyorum. Kafamı fazla yormak istemiyorum."
Velhasıl bu öyle bir kitledir ki şer planlarının yapılmasını ister. Yapılmadığı takdirde "acaba güvende değil miyim" diye kuşkulanır.
Plan üretimini mümkün kılan bu sosyolojik tarladır.