Bugünü iple çekiyordum. Çünkü Çanakkale Savaşı'nın 93'üncü yıldönümü vesilesiyle, " geçmişi nasıl algıladığımıza " ve onu " nasıl yeniden ve elbette çarpıtarak kurduğumuza " ilişkin eğlenceli bir yazı kaleme alacaktım.
Elimde çok komik bir malzeme var. İlk gördüğümde, 'bu kadarı da olmaz' demiştim.
Gel gör ki malum " İkinci Don Davası " yüzünden mümkün olmadı yazmak. Kısmetse önümüzdeki günlerde ele alırım.
***
Evet... "İkinci Don Davası" adı uygun olabilir. Hatırlarsanız bir okurumuz "Mayo Davası" demişti. Ancak iddianameye bakınca... Tarihin de tuhaf bir biçimde tekerrür ettiğini düşününce... Niye "İkinci Don Davası" demeyelim?
Gerekçem şöyle: 1960 darbesi oldu... Yassıada Mahkemeleri başladı. Demokrat Parti yöneticilerinin yerli yersiz her şeyi mercek altına alınmıştı. Çünkü önce karar verilmişti; şimdi de karara uygun delil aranıyordu.
Böylece kamuoyunda " Köpek Davası " ve " Bebek Davası " denilen davalar açıldı. Sudan sebeplerle Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes yargılandı.
Bu tip davalardan biri de " Don Davası " idi. Sözde Menderes'in kasasında kadın donu bulunmuştu. Adamcağızı bu yüzden hem aşağıladılar, hem de yargıladılar.
Neyse... Şimdi de benzeri bir durumla karşı karşıyayız. Anlatayım...
***
Hatırlarsanız... AKP'nin kurucularından, Başbakan Erdoğan'ın danışmanı, işadamı Cüneyd Zapsu, gazetecilerle uçakta sohbet ederken şöyle demişti:
"Türbanını çıkar demek, sokaktaki bir kadına donunu çıkar demekten farksızdır."
Zapsu'nun bu sözleri eleştirildi. Bana sorarsanız koparılan yaygara gereksizdi. Çünkü Zapsu, türbanı çıkarılmak istenen bir kızın yaşadığı sıkıntıyı, utancı, gerginliği anlatmaya çalışıyordu.
Belki "don" kelimesi biraz " kaba " kaçtığı için ayıplamak mümkündü. Ama o kadar. Daha ötesi yok.
Şimdi söyleyin bakalım: Böyle bir laf etmek suç mu? Ne münasebet! Bırakın suçu " kabahat " bile değil.
Peki, iddianamede ne arıyor?
Nasıl oluyor da kabahat bile sayılamayacak bir söz, kapatma gerekçeleri arasında sayılabiliyor? Mantığı nedir?
İşte o mantık geliyor...
İddianamede şu cümleleri okuyoruz:
***
" Bir siyasi partinin kapatılmasını gerektiren eylemlerin, aleniyet kazanmış, belli bir konuyu ihtiva etmesi yeterli olup, ceza hukuku kapsamında mutlaka suç olarak düzenlenmiş ve bu konudaki davaların da mahkumiyetle sonuçlanmış olması gerekmemektedir . Ancak eylem aynı zamanda ceza hukuku kapsamında suç olarak düzenlenmiş ise, bu konuda ceza mahkemesindeki davaların sonuçlanmasını beklemeye gerek bulunmamaktadır. Ceza mahkemesinde sonuçlanarak kesinleşen davalarda verilen kararlar ise, sadece eylemin kesin olarak işlenmemiş olduğu veya işlenmiş olduğu yönündeki tespitler yönünden bağlayıcıdır."
***
Yukarıdaki alıntıda yer alan uzun ve karmaşık cümleleri bir an için kavrayamamış olabilirsiniz.
Lütfen kalın harflerle işaretlediğim ilk cümleyi tekrar okuyun.
Çıkan sonuç şu: " Türbanlı-donlu " o lafları etmek hiçbir şekilde suç değil. Kanunda yeri yok. Cezası da yok.
Ama Cüneyd Zapsu edince iş değişiyor. Peki değişiyor da suç mu oluyor? Hayır, yine olmuyor. Peki, o zaman ne oluyor?
Absürt mizahın büyük ustası Suavi Süalp'in bir esprisine uyarlarsak, adeta şöyle denmekte:
" Her ne kadar suç olmasa da, suç kadar suça benzeyen bu sözün suç olduğu muhakkaktır. "
Anlayın artık...