Son günlerde İstanbul burjuvalarının demeçlerine bakıyorum. Neredeyse aynı kalıptan çıkma laflar ediyorlar:
"Tabii ki kişisel özgürlüklerden yanayım... Herkesin okuma hakkı olması gerek... Ama türban için Anayasa değişikliği; hiç şık değil... Gündeme geliş şekli yanlış... Yöntemi bu olmamalıydı..."
Bizim burjuvaların bu klişe sözlerine mikrofon tutan muhabirlerin biri de kalkıp... "Peki 'şık' olması için ne yapılmalıydı" ya da "Bu değişikliği Meclis yapmayacaksa kim yapacak; bunun yöntemini anlatır mısınız lütfen" diye sormadı.
İstanbul büyük sermayesinin iki yüzü vardır: Bir yüzü kendisini palazlandıran Ankara bürokrasisine bakar... Diğer yüzü Batıdadır...
Ancak şimdilerde kafaları biraz karışık: Çünkü... Son beş yıl içinde paralarına para kattılar. Şirketlerinin değeri üçe beşe katlandı... O bakımdan hepsi mutlu.... Ancak bu gelişme, yaşam tarzları çok farklı bir partinin döneminde meydana geldi.
Bu yüzden tavırlarını netleştiremiyorlar.
Aslında gönüllerinde yatan " Türbana karşıyız " diye haykırmak. Ama fabrikalarında, şirketlerinin çeşitli bölümlerinde (özellikle temizlik!) türbanlı kadınlar çalışıyor. Birisi bu kadınların fotoğrafını çekip yayınlasa; rezil olacaklar.
Daha önemlisi şu:
Eşleri başörtülü olan Cumhurbaşkanı'yla, Başbakan'la, Maliye Bakanı'yla, Dışişleri Bakanı'yla bir araya geliyorlar. Bir yandan o siyasilerden çeşitli taleplerde bulunmak, Avrupa Birliği hayalleri kurmak, bir yandan da türbana karşı çıkmak kolay değil tabii.
Bu yüzden kazı çevirip duruyorlar: " Hiç şık değil... Gündeme geliş şekli yanlış... Yöntemi bu olmamalıydı... "
Nasıl yapılsaydı şık olurdu? Gündeme ne zaman getirilmeliydi? Hangi yöntem uygulanmalıydı?
Anlatsalar da öğrensek.