Genel seçimler öncesinde " AKP'nin oyu artar mı, azalır mı " diye tartıyorduk. Ben "artar" diyenlerdendim.
Fikrimi desteklerken kullandığım verilerden biri de havayolu taşımacılıyla ilgiliydi.
2002'de iç hatlarda 8.5 milyon yolcu uçmuştu... Derken yeni hükümet havayollarını serbestleştirdi. Türk Hava Yolları'nın tekeli kalktı. Rekabet başladı.
Bunun sonucu olarak 2006' da iç hatlardaki yolcu sayısı 28.8 milyona çıktı.
İncelemelere göre 5 milyon " yeni " yolcuyu ağırladı hava taşımacılığı. Yani 5 milyon kişi " ilk kez " uçağa binmişti.
***
Havalimanları ve uçakların ayrı bir yeri vardır ulaşımda. Kendi aracınla ya da otobüste, trende seyahat etmeye benzemez...
Kuyruklara girilir... Bavulunu elinden alıp önce tartar, sonra da nereye gittiği meçhul bir bandın üstüne atarlar... Sıkı güvenlik kontrollerinden geçilir: Kemer de bipletir cihazı, saç tokası da...
Havalimanları genellikle " kişiliksiz " yerlerdir. Mimarileri, içinde bulundukları büyük kültürü yansıtmaz.
Denemesi kolay: Tüm Türkçe yazıları kaldırın, yerlerine Japonca yazılar yerleştirin; kendinizi bir anda Japonya'ya ışınlanmış sanabilirsiniz.
Velhasıl havalimanları, gökdelenlerle birlikte, gelene gidene kendi kurallarını dayatan mekanlardır.
İşte 5 milyon yeni insan bununla tanışmış, ülkenin bir ucundan diğerine 20 saatlik yolculuk yerine 2 saatte gitmenin keyfini çıkarmıştı.
Ancak küçük sorunlar da vardı: Bu insanlar, modernleşmenin ayyuka çıktığı o mekanlarda nasıl davranacaklarını pek bilmiyordu.
Peki, nasıl öğreneceklerdi? Öncelikle; kafa göz yararak... İkincisi; eski, tecrübeli yolcuları taklit ederek; onlar gibi oturup kalkarak...
Perşembe sabahı THY ile Ankara'dan İstanbul'a uçmadan önce şahit olduklarım ise " Yeni yolcular inşallah tecrübeli yolcuları taklit etmez " dedirtti.
İşadamı (ya da yönetici) tipli bir adam, " el bagajı " (çanta, vb.) taklidi yapan koca bir " bavulla " binmişti uçağa... Bavulu üstteki rafa yerleştirmesi mümkün değildi.
Çünkü "bavulun" boyutları izin verilen miktarı ( 20x40x60 cm. ve maksimum 8 kg.) ciddi miktarda aşıyordu.
Ne yaptı biliyor musunuz: Koltuğuna oturdu, bavulu da henüz boş olan yandaki koltuğa koydu.
Derken boş koltuğun sahibi geldi ve hep birlikte beklemeye başladık. O " lenduha şey " ne olacaktı?
Hostesler çanta taklidi yapan bavulu arka tarafta bir yere taşımayı önerdiler. "Modern kılıklı" adam karşı çıktı... " Kargo bölümüne alalım " dediler; ona da itiraz etti.
Nedeni belliydi: Her iki halde de uçak indiğinde adam beklemek zorunda kalacaktı. Halbuki o, zamanı kısıtlı bir çağdaş iş insanıydı. Vakti değerliydi.
Böylece başlayan tartışma, koşuşturma ve çözüm arayışı dakikalarca sürdü. Olaya yardımcı pilot da dahil oldu.
Sonunda bir çözüm buldular. O sırada arkadan bir bağırış geldi: Bir başka "modern" yolcu da, büyük el çantasını acil çıkış kapısının önüne koymuştu! Bu sefer de ona bir yer aramaya başladılar.
Neticede... Her şeyiyle hazır olan uçak, sadece ve sadece bu "bavul" itiş kakışı yüzünden tam 20 dakika geç kalktı.
Eskiden bu tip durumlarda köylüye " Şöyle yap " derlerdi, o da boynunu büküp " emirlere " uyardı.
" Çağdaş ve kentli " yolcu ise " hak " adını verdiği " bencilliğini " sonuna kadar savunuyor. Biz de olanları dişimizi gıcırdatarak izliyoruz.
"Dayak cennetten çıkmadır" diyeceğim; bana kızacaksınız!