Geçenlerde üniversitedeki hocalarımdan birinin verdiği, sohbet şeklindeki kısa konferansa katıldım. İnsan iradesinin öneminden söz eden ve bunu demokrasiyle ilişkilendiren "siyaset bilimci" hocamıza, "sosyolojik" gerçekleri hatırlatmak zorunda kaldım:
"Peki ya nüfusbilime ne diyeceksiniz?"
Kastettiğim şuydu: İnsanlar elbette kendi iradeleriyle davranır... "Nüfus" dediğimiz olgu, neticede, bir kadınla bir erkeğin, gözlerden gizli, yatak odasında birleşmelerinden ortaya çıkar... İradeyle yani tercihle ilgili olmasına karşın, neticede nüfus üzerine çalışan uzmanlar... Bundan 10, 20, 50, hatta 100 yıl sonra bir ülkenin nüfusunun ne kadar olacağını küçük bir yanılgı payıyla bilir.
O halde "irade" bunun neresinde?
Olayın, yani "üremenin" temelinde, en altında, en dibinde, başlangıcında bir kadın ile bir erkeğin iradesi olsa da... "Nüfus"... "Nüfus artışı"... "Nüfus istatistikleri" bunu, yani o iradeyi aşan bir özelliğe sahiptir.
Şöyle diyebilir: "Nüfus" kendi başına bir "varlık"tır. Sosyolojik bir gerçektir.
***
Neyi merak ediyorum; biliyor musunuz? Yeni nüfus verileri açıklandıktan sonra, acaba 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Tayyip Erdoğan neler düşündü?
Niye mi merak ettim? Anlatayım...
11 Temmuz, 'Dünya Nüfus Günü'dür. Geçen 11 Temmuzlarda, Sezer ile Erdoğan aynı açıklamaları yaptılar.
Bu açıklamalar taban tabana zıttı... Sezer, "Nüfusumuz çok hızlı artıyor, bunun önüne geçmeliyiz" derken... Başbakan Erdoğan, "Nüfus, bir ulusun gücüdür, artmasından çekinmemeliyiz" diyordu.
Ben ise ikisinin de yanıldığını yazıp durdum. İki bakış açısı da "gerçeklere" yani nüfusbilimin verilerine değil, ideolojiye dayanıyordu.
Gerçek ise şuydu: Normal şartlar altında, 2050'de Türkiye'nin nüfusu 95 milyon civarında olacak... Bir süre sabit kalacak... Ondan sonra da yavaş yavaş azalmaya başlayacaktı...
Salı günü, bizimki de dahil bütün gazeteler bundan söz ediyordu. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) çalışmaları bu gerçeği ortaya koymuştu.
***
Peki, nasıl oluyordu da... TÜİK'in bu verileri açıklamasından çok daha önce... Bendeniz, 2050'deki nüfusumuzu biliyor ve ondan hareketle, hem Sezer'i, hem de Erdoğan'ı eleştiriyor? (Üstelik bunu 1990'ların başından beri biliyorum.)
Tahmin mi? Hayır!
Sadece nüfusbilim uzmanlarının makalelerini okuyorum. Yani bilimsel çalışmalara dayanıyorum. Onları temel alıyorum.
Sezer ve Erdoğan ise devletin kurumları ellerinin altında olmasına... Sadece "Şunları bana gönderin" diyerek, tüm nüfus verilerine ulaşma imkanına sahip olmalarına karşın... Bunu yapmadılar. "İdeolojilerini" konuşturmaya devam ettiler.
Sadece onlar mı?
Mesela Milliyet gazetesinden Meral Tamer bu konuda yazdığında... Nüfus artışından yakındığında... Dayanamayıp telefon etmiş ve korkulacak bir durum olmadığını anlatmaya çalışmıştım.
Zihinsel kalıpları, önyargıları kırmak zordur. Uyarılarım bir işe yaramadı; Meral Tamer de Sezer ve Erdoğan gibi bildiğini okumaya devam etti.
Fuzuli mi demişti: "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil..."
Aşk olmadan, meşk olmaz! Yani: Öğrenmek istemeyene öğretemezsiniz.