Türbanlı sosyoloji profesörü Ümit Meriç, "Bir Müslüman'ın, bu kadar aç insanın olduğu bir ülkede bilmem kaç milyarlık cipin tepesinde dolaşmaya hakkı yok... Bir insan olarak muhakkak bir araba alınabilir. Ama bir cip? Parası o kadar çoksa, gitsin İstanbul'un fakir semtlerine, ara sokaklarda dolaşsın, bakkallardaki o ekmek borçları nedeniyle kabarmış olan hesapları ödesin..." dedi. ( Vatan, 27 Ağustos )
Bazı medya kuruluşları bu sözleri "Türbanlı kadın cipe biner mi" diye okurlarına ve seyircilerine sundu.
Olayı bu biçimde 'paketlemek' meselenin ana mecrasından sapmasına yol açabiliyor.
Adını koyalım. Sanırım asıl tartışılması gereken şu: " Lüks tüketim " denilen harcama biçimi ile " dindarlık " bağdaşır mı?
Bu konuda iki farklı görüş var:
Birinci görüşü Ümit Meriç zaten dile getiriyor: "Cip alacak kadar varlıklıysan, onun yerine sıradan bir otomobil al ve paranın kalanını ise yoksullar için harca."
İkinci görüş ise şöyle: "Eğer ben bir Müslüman olarak dinimin gereklerini yerine getiriyorsam (örneğin zekât veriyorsam), ' helal olmak şartıyla' istediğim türde bir aracı niye satın almayayım?" (Dün ' Genç MÜSİAD'çılarla sohbet ettik, onlar bu ikinci görüşten yana tavır aldı.)
Bazı tarihçiler, 'lüks tüketim' denilen harcama biçiminin, ekonomilerin gelişmesinde önemli bir motor işlevi gördüğünü belirtir.
Örneğin bir zamanlar 'lüks' kabul edilen ' karabibere' ulaşmak için gösterilen çaba, Avrupa denizciliğinin gelişmesinde gayet etkili olmuştur. (Merak eden olursa bu konuyu açarız.)
Bence lüks tüketim kapitalist modernleşme dediğimiz sürecin bir parçasıdır. Sadece üretimde değil, tüketimde de bir rekabet olduğuna işaret eder.
Şunu da unutmamak gerekir: Bugün 'lüks' denilen bir mal, yarın sıradan, hemen herkesin ulaştığı bir mal haline gelir.
Ümit Meriç'in dile getirdiği yaklaşım ise ekonomiyi daraltıcı bir etkiye sahiptir. Evet, daha hümanisttir ama yoksullara yardımı " yapısal " bir organizasyon olmaktan çıkarıp kişilerin vicdanına bıraktığı için romantiktir de!
Velhasıl asıl tartışmamız gereken bunlardır... Ben bu konuda kimseye " onu yap, bunu yapma " diyecek bir konumda değilim elbette ama yine de " aklımın " ikinci görüşten yana olduğunu belirteyim.