Parçayı dahil olduğu bütünden koparmakta üstün bir beceri sahibiyiz. Son örnek, tarihçi Prof. Kemal Karpat'ın mektubu oldu. "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e toplumun ve devletin modernleşmesi" dendiğinde akla ilk gelen isimlerdendir Prof. Karpat. (Prof. Şerif Mardin'i ve Prof. Şükrü Hanioğlu'nu da unutmadan.)
ABD'deki Wisconsin Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdüren Prof. Karpat, sadece geçmişle ilgilenmiyor. Dünü bugüne bağlayarak, meselelerimize çözümler üretmek için de kafa patlatıyor.
Hocanın, Başbakan Erdoğan'a iki sayfalık bir mektup yazdığı... Başta 'laiklik' ve 'yaşam biçimleri'; çeşitli konularda tedirgin olan, kuşku duyan kitleleri rahatlatacak net açıklamalar yapmaya davet ettiği ortaya çıktı. (Neşe Düzel ile röportaj, Radikal 4 Aralık.) Ve bir anda medyanın ilgisini çekti.
Aslında yeni bir olay değil bu. Benzeri çağrıları yapan başkaları da var. Peki Prof. Kemal Karpat'ın durumu niye farklı?
Çünkü Prof. Karpat meseleyi derin bir perspektif içinde ele alıyor. Bazıları gibi Osmanlı'yı 'karanlık devir', Cumhuriyet'i ise 'büyük aydınlanma' olarak görmüyor; kopuşlar kadar, sürekliliği de vurguluyor. Yani sıradan bir siyasi çağrı değil onunki; bir tarih bilgesinin tavsiyeleri...
Hoca bakın neler diyor:
* "Türkiye için bir şeriat tehlikesi görmüyorum. Bugün şeriat düzeni kurmak isteyen küçük bir grup olabilir ama bunun, halkı arkasından sürükleme şansı çok azdır. Şeriat bu ülkede ancak darbeyle iktidara gelebilir."
nn
* "Şeriat devleti kurmak isteyenler bu ülkede kesinlikle halk oyuyla iktidara gelemez. Dışarıdan ve içeriden bir sürü destekle ve darbeyle iktidara gelebilirler ancak. Demokrasi olduğu takdirde, Türkiye için bir şeriat tehlikesi görmüyorum ben. Ama şeriatçı küçük bir grubun arkasında, iyi örgütlenmiş militan bir güç olursa, o zaman şeriatın darbeyle iktidara gelmesi mümkündür. Teşkilatlanmış bir ırkçı yahut kapitalist grup da aynı şekilde iktidara gelebilir. Bunlar halk hareketi değildir. Demokrasi dışında oluşan hareketlerdir."
Prof. Karpat'ın kimilerinin tüylerini diken diken edecek başka tespitleri de var. Mesela Fethullah Gülen cemaati hakkında şöyle diyor:
* "Hareket noktam şu. Bir, Türkiye dinsiz bir toplum olarak yaşayamaz. İki, Türkiye'nin kültürel bakımdan dini Müslümanlıktır. Bugünkü şartlarda en liberal, en hoşgörülü, her düşünceye yer veren, dinsize de dindara da eşit muamele yapan, değişimi, Cumhuriyet'i, Atatürk'ü ve bugünkü Türkiye'yi olduğu gibi kabul eden kim var, diye baktığımda, bu medeni din görüşünü en çok Fethullah Hoca'nın temsil ettiğini görüyorum... Bu, dünyevi bir oluşumdur: Dünyeviliği önemseyen, maddi dünyayı dinle beraber yaşatmaya çalışan bir oluşum... Toplumu dünyadan ayıran değil, toplumun içine bir ruh, bir inanç sokan bir gelişme bu. Onun için bu kadar adamı çekiyor kendine." Gelelim inanç-inançsızlık konusuna:
* "Bu toplum inançsız yaşayamaz. İnanç ihtiyacı ve kültürü bu toplumun o kadar ruhuna işlemiş ki, ben başka bir toplumda bu kadar inanç arzusu, isteği görmedim. Bizim toplumda ateizm bile büyük bir inanç gibi yaşanıyor."
İşte bu ve benzeri saptamalardan hareketle, Başbakan Erdoğan'a, "Toplumu devlet gücüyle dindarlaştırma hayalleri kuran Milli Görüşçüler'den farklı olduğunu göster" diyor Prof. Karpat: "Böyle yaptığında belki yüzde 2-3 oy kaybedersin ama çok daha fazlasını kazanırsın. Toplumu geren, enerjimizi israf eden din-laiklik tartışmasını aşmada, önünüzde büyük bir fırsat var."
Bakalım Erdoğan bu fırsatı kullanacak mı, yoksa tepecek mi?