Bülent Ecevit'in vefatından sonra yapılan yorumlarda sık sık aynı tabirle karşılaştık: 'Devlet Adamı'. Kimi övgüler düzerek Ecevit'in ne büyük bir 'devlet adamı' olduğunu anlattı. Kimi yergiler sıralarken aynı Ecevit'in 'devlet adamı' olmadığının, yetersiz kaldığının altını çizdi.
Ben de merak ettim sözlüklere baktım. Türk Dil Kurumu Sözlüğü 'devlet adamı'nı şöyle tanımlamış: "Devlet yönetiminde söz sahibi kişi."
Kısa ve kuru geldi bu açıklama. Kubbealtı Lügati'ni açtım: "Devlet idaresinin inceliklerini bilen ve ülke yönetiminde söz sahibi olan kimse."
Lügatin verdiği örnek cümlelerden biri de şu: "Klasik devlet adamı tipinin en cebbar ve dişli tırnaklı örneklerinden biri olan Hüsrev Paşa, belki de muhalefette çok yararlı olurdu."
(Samiha Ayverdi'ye ait olan yukarıdaki cümledeki 'cebbar' kelimesinin 'zor kullanan', 'çok becerikli' gibi anlamları var. Burada herhalde 'tuttuğunu koparan' anlamında kullanılmış.)
Acaba İngilizce sözlükler ne diyor bu tabir için? Kapsamlı sayılacak bir Oxford sözlüğüne baktım. 'Statesman' kelimesinin karşısında şunlar yazılıyıydı: "Akıllı, tecrübeli ve saygı duyulan siyasi lider."
Bir yandan bu tanımlara, bir yandan da gerçek hayat pratiklerine bakınca şunu görüyorum:
Bir siyasetçinin Türkiye'de devlet adamı olabilmesi için mesela seçim kazanıp başbakanlık makamına gelerek devlet yönetiminde söz sahibi olması yetmiyor.
Ayrıca devletin yüksek kademelerinde yer alan bürokratların (yani atanmışların) da onayından geçmesi, onların geliştirdiği politikaları, icabında seçmenlerine verdiği sözleri bir kenara atarak, hatta onlarla çelişerek uygulaması gerekiyor.
Ancak böyle bir testi atlattığı takdirde 'akıllı, bilge, tecrübeli ve saygı duyulan' bir siyasetçi olarak 'devlet adamı' rütbesine ulaşıyor.
Benimkisi bir 'tanım' değil elbette. Türkiye'deki siyasi süreçlere bakarak yapılmış muğlak bir saptama.
Muğlak çünkü Turgut Özal buna pek uymuyor. O devlet adamlığı sıfatını, kendisini sınava çekmeye kalkışanları sınıfta bırakarak kazanmıştı.