ERIK Jan Zürcher'in ' Savaş, Devrim ve Uluslaşma' adlı kitabını okuyorum. Hollandalı Zürcher'in uzmanlık alanı Osmanlı'nın sonu ve Cumhuriyet'in kuruluşudur. Bilgi Üniversitesi'nin bastığı kitapta, 1908-1928 dönemini inceleyen makaleleri yer alıyor.
Zürcher, ' Ölümle Firar Arasında' başlıklı çarpıcı makalesinde, Osmanlı askerinin Birinci Dünya Savaşı'ndaki durumunu inceliyor.
Falih Rıfkı Atay'ın ' Zeytindağı' adlı anılarından aldığı şu bölüm beni etkiledi:
Osmanlı ordusunda müthiş bir ayakkabı-giysi sıkıntısı vardır. Öyle ki yoğun çatışma sırasında dahi, askerler ölü İngilizlerin ayakkabılarını almaya çalışmaktadır.
Cemal Paşa komutasında savaşan bir alay komutanı ilginç bir olay anlatır. Akşam kıtalarına İngiliz siperlerine saldırı emri vermiştir. Sabah olduğunda ise alayı tanımak mümkün değildir. Çünkü tüm askerler, İngilizlerin giysilerini giymiştir: İngiliz biçimi ceketler, sıcak iklim için yapılmış kısa pantolonlar, Anadolu askerinin üstünde tuhaf durmaktadır. Ancak kısa pantolonu pek sevmezler; kimi don yerine kullanır bunları, kimi paçavra olarak.
Hayal edin: Kurşunlarla delik deşik olmuş, kanlı düşman gömleklerini, ceketlerini giyen Türkler... Sanki İngilizler zombileşmiş; ' yaşayan ölüler' haline gelmiştir. Tam bir film karesi.
Hele askerlerin, İngilizlerden ele geçirip afiyetle yedikleri naneli diş macunlarını, gümüş para karşılığında dahi satmadıklarını öğrenince, insan iyice tuhaf oluyor.