Önümüzdeki günlerdeki 'İnternet Haftası'nda internetin Türkiye'ye gelişinin 13'üncü yılını kutlayacağız. Hafta denildiğine bakmayın, 10 Nisan'da başlayacak olan etkinlikler ayın 23'üne dek sürecek. Amaç belediyelerden okullara, şahıslardan şirketlere interneti her alana yaymak ve etkin bir biçimde kullanmak.
İnternetin de dahil olduğu, dijitalleşmiş (bilgisayar vs.) iletişime 'bilişim' adı veriliyor. Günümüzde her türlü yazı, ses ve görüntü dijital hale getirilerek internete aktarılıyor.
Bu da ekonominin şekil değiştirmesine yol açıyor. Kimi ara sektörler kaybolurken, yenileri doğuyor.
Peki bilişim alanında Türkiye olması gereken noktada mı?
Bir süre önceki haberi hatırlarsınız: IMF tarafından hazırlanan 2005 Dünya Ekonomik Görünüm Raporu'na göre, Türkiye 21'inci en büyük ekonomi. Önümüzdeki yıllarda daha da üst sıralara tırmanacağız.
Bu veriler hiç de fena değil.
İyi de bilişim alanında benzeri bir başarıyı gösterebilmiş değiliz. Dünya Ekonomik Forumu (Davos), geçenlerde 'Küresel Bilgi Teknolojisi Raporu'nu (Global Information Technology Report, 2005-2006) yayınladı. Bilişim teknolojilerini kullanmada Türkiye, 115 ülke arasında ancak 48'inci sırada.
Bu çarpıklığın düzeltilmesi gerekiyor. Çünkü bilişime önem vermeyen bir ülkenin ekonomisi kendi kendini sınırlar. Bunu anlatabilmek için şu örneği vereyim: Bir yayınevi düşünün... Sadece kitapçılarla yetindiğinde 100 adet satıyorsa... Faaliyetini internete de aktardığında satışı 200'e çıkar... Şirketler de bundan çok farklı değil.
Özetle bilişim alanında kat edeceğimiz uzun bir yol var. Ancak benim canımı sıkan Davos'çuların bir başka verisi. 'Hükümetlerin gelecek vizyonunda bilişime verdiği önem' sıralamasında 115 ülke arasında kaçıncıyız; biliyor musunuz? Maalesef 80'inciyiz!
Yani 'bilişim zekâmız' çok geri, çok!