Nevruz nedeniyle Yüksekova ve Şemdinli'ye yaptığımız gezinin son notlarını da yazarak, konuyu şimdilik kapatalım.
* İzlenimlerime göre bölgedeki güvenlik birimleri, 'Kürt Sorunu' denilen durumu hala kavrayabilmiş değil. Olayı sadece 'Apo ve PKK' olarak görüyorlar. Yani onlara göre ortada 'kötü' adamların tezgahı ya da ihaneti var. Halbuki 'Kürt Sorunu', Cumhuriyet'in kurulduğu döneme kadar uzanıyor. Tarihçiler, araştırmacılar Atatürk döneminde, yani 1925'teki Şeyh Sait isyanından 1938'e dek küçüklü büyüklü 16 kalkışma olduğunu belirtiyor. O halde ortada 'yapısal' bir mesele var. Ancak 'sahadaki' yani bölgedeki askerler ve polisler... Teröristlerle karşı karşıya oldukları... 'Yukarıdan' gelen emirleri yerine getirdikleri... Ve arkadaşlarını şehit verdikleri için, haklı olarak, olup biteni kabullenemiyorlar. Bu da sonuçta 'şahince' duygular taşımalarına yol açıyor. Eğer ülkemiz bütünlüğünü koruyacaksa, Ankara'daki siyasi elitin başka politikalar geliştirmesi gerekiyor.
* Hep merak ederdim: Acaba bölgede niye Toyota marka araçlar çoğunlukta? Beni şu cevap şimdilik tatmin etti: "Çünkü bazı araçlar, burada yaygın olarak kullanılan 'kaçak' yakıta, diğerlerine kıyasla daha uygun. Toyota'lar bunların başında geliyor." Yollarda gençler, çocuklar gelip geçen araçlara doğru, başparmaklarını aşağıya doğru sallıyor. Bu, 'kaçak yani ucuz yakıt var' anlamına geliyor. Bir otobüs gördük. Şoför ve muavin kocaman bir bidonun içine hortum sokmuşlardı. 'Ne bu' dedik... 'Kaçak mazot' dediler, gayet sakin ve doğal bir biçimde. Doğrusunu isterseniz, benzine dünyanın vergisini ödeyen bir İstanbullu olarak canım sıkılmadı değil. Biz batıda yaşayanlar enayi miyiz?
* Sadece benzin mi? Oralarda şeker de 'aklanıyor'! Devlet Suriye'ye ucuz tozşeker ihraç ediyor. Bu şeker tekrar Türkiye'ye giriyor. Toz olarak paketlenerek ya da kesme şeker haline getirilerek tekrar iç piyasada, düşük fiyata satılıyor. Hadi buyurun bakalım! Şeker pancarı yetişmeyen bir bölgedeki, şeker farikalarına ne demeli? Yakıttan farkı yok: Ya oralarda olup bitenler yanlış ya da ülkenin diğer bölgelerindeki uygulamalar...
* İnternet kafeler bölgedeki delikanlıların en büyük eğlencesi. Kafelerde şu tip yazılar göze çarpıyor: 'Edepsiz sitelere girmeyin.' Bir de söylenti var: İnternet bağlantısı kesildiğinde, "Haa, demek ki asker sevkıyat ya da operasyon yapacak" diyorlar. Yani, doğru ya da eğri, her şeye bir anlam yükleniyor.
* Çarşamba günü İstanbul'a döndüğümde bir gazetede, "Türkiye her şeyi unuttu, bu maça (G.Saray-F.Bahçe kupa karşılaşması) kilitlendi" türü bir spot okudum. Valla bir tuhaf oldum. 'Oralarda' pek az kişinin umurundaydı bu maç.
* Yerleşim bölgelerine girerken ve çıkarken kontrol noktaları var. Kimlik alınıyor, araçların markaları dahil, her bilgi 'merkez'e bildiriliyor. Bir asker gazete istedi. "Verelim ama bunlar eski" dedik. Sevinerek, "Fark etmez," dedi, "okunmamış gazete yeni gazetedir." Hoşumuza gitti bu cevap. Gazetenin kalıcılığını gösteriyordu.
* Van'da hava fena değildi. Yüksekova'ya doğru yola koyulduk. Nasıl olsa birkaç saat sonra varacaktık. Derken kar başladı. Önemsemedik. 2730 rakımlı Güzeldere geçidini aştıktan sonra trafik tıkandı. Onu da önemsemedik. Dakikalar geçmeye başladı. Kar sürüyor. Yol buzlanmaya başladı. Dışarı çıkıp bakalım dedik, paltoların, kazakların içine işleyen korkunç bir soğuk! Ya sabaha kadar yol açılmazsa? Birden jeton düştü: Yanımızda ne su var, ne de yiyecek... Tecrübe eksikliği yüzümüze tokat gibi vurdu!