Benim tepemi attıran nedir biliyor musunuz? Günümüzün ideolojilerinin, uydurdukları bir ' altın çağ'a atıf yapmaları. Mesela İslamcılar için altın çağ Hz. Muhammed dönemidir. O çağdan sanki hiçbir sorun yokmuş, her şey güllük gülistanlıkmış gibi söz ederler. İslamcı ideologlar, peygamberin hayatından kendileri için ' uygun' bölümleri alıp bugünkü davranışlarını ona gönderme yaparak meşrulaştırmaya çalışırlar.
Aynı ideolojik cımbızlama Kemalistler için de geçerlidir. Onlar da özellikle 1930'ları altın çağ olarak kabul ederler ve Atatürk'ün hayatından çeşitli enstantaneleri alıp kendilerini haklı göstermeye uğraşırlar.
***
Bunun son örneğini geçen günler içinde birlikte yaşadık. Geçmişin Cumhuriyet baloları göklere çıkarıldı. Peki bu balolar hakikaten de anlatıldığı gibi miydi? Aşağıda bu baloları anlatan bir gazete yazısından alıntı yapacağım. Yazı şu cümlelerle başlıyor: " Mustafa Kemal'in yaşadığı yıllarda düzenlenen Cumhuriyet baloları sadece halka değil, aynı zamanda devlet erkanına da toplumsal hayatın gerekleri ve çağdaşlık konusunda ince derslerle doludur." Ardından da 1934 yılının Ekim ayında Bursa Çelikpalas Oteli'ndeki bir olay anlatılıyor. Özetliyorum: Balo sırasında Atatürk ' severek inanmak' ile ' inanarak sevmek' arasındaki farkı anlatıyor. ' İnanarak sevmenin' mantıklı, rasyonel, gerçekçi, bilinçli bir tavır olduğundan söz ediyor. Ardından da fikrini bir örnekle açmaya çalışıyor: " Soruyorum size... " diyor, " aranızda başına bardak koyup bana hedeflik yapacak kimse var mı? " Atatürk'ün beklentisi balodakilerin akılcı davranarak böyle bir işe kalkışmamalarıdır elbette.
Bu soru üstüne, bir kadın, üstelik de hamile bir kadın, " Ben varım " diye ortaya atılmaz mı! Üstelik de ısrarlı: " Gazi Paşamın silahı beni öldürmez. Bir hata olursa, canım ona kurban olsun! " Atatürk bu sözlerin samimiyeti sınamak için kadının başına bir bardak koyuyor. Nişan alıyor. Ama tam tetiği çekerken namluyu yukarıya kaldırıyor, kurşun tavana saplanıyor.
Bu olayı nakleden arkadaşımız, bölümü şu cümleyle bitirmiş: " Türk kadınının efsanevi cesaretini kanıtlarcasına... "
***
Benzeri bir olayın günümüzde tekrarlandığını düşünebiliyor musunuz? Hamile kadının başına konan bir bardak... Şöyle ya da böyle kafasına doğrultulan bir silah... Ardından tavana sıkılan bir kurşun...
Madem 1930'lar 'altın çağ' idi... Madem Atatürk her şeyin en doğrusunu bilirdi... O zaman siz de benzerini yapın, balolarda ' Wilhelm Tell'cilik oynayın.
Bu olaydan ' ince ders' alacakmışız! Sahi nedir buradaki ders? 'Hamile kadınlara ateş etmeyin' mi? 'Karşınızdakinin cesaretini ve samimiyetini sınamak için icabında bir kurşun sıkın' mı? Bu anekdotu okuduktan sonra hala "Ah nerede o eski Cumhuriyet baloları" diye nostalji yapabilir misiniz? Tarihsel olayları kendi dönemi içinde değerlendirmek gerektiğini bundan daha iyi gösteren bir örnek olur mu? Günümüzün sorunlarını çözmek için altın çağ ilan ettiğiniz dönemlere başvurursanız işte karşınıza böyle tuhaf, kabul edilemez olaylar da çıkar.
Gelin günümüzün meselelerini yine günümüzün kavramlarıyla ele alalım. Geleceği konuşalım, geçmişi değil.