Geçen gün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle Köşk'te düzenlenen resepsiyonda, Cumhurbaşkanı Sezer'in 'cep telefonu' yasağı getirmesini garipsediğimi... Bu tavrı, 'Yassah hemşehrim' zihniyetinin uzantısı olarak gördüğümü yazdım.
Gelen çok sayıdaki mesajlardan anlıyorum ki konuyu açmak gerekiyor.
* İlk olarak iletişim teknolojisinin sürekli geliştiğini kabul etmek gerekiyor. Eğer 'gelişmesin efendim; eskiden cep telefonu mu vardı' diyorsanız... Kusura bakmayın ama bunun adı tutuculuktur, hatta gericiliktir.
* 'Ceptel iyidir ama adabıyla kullanılması gerekir' diyorsanız... Hah, işte ben de bunu söylüyorum. Mesela doğru davranış sinemada, konserde, cenazede ceptelin sesini kapamaktır. Değil mi? İşte aynısını elbette Köşk'teki resepsiyonunda da yapmak gerekir. Düşünemeyenler için davetiyelere nazikçe bir uyarı koymak yeter.
* Tabii ki bu uyarıyı unutanlar olacaktır. Ancak zil sesinin olmadığı sohbet ortamında, birinin telefonu çalarsa... Herkes ona ayıplayıcı gözlerle bakacak, arkadaşları, 'Kardeşim davetiyeyi okumadın mı' filan diyerek o kişiyi utandıracaktır.
* Gelelim 'Yassah hemşehrim' meselesine. Bildiğiniz gibi 'aşağıdan' gelen hemen her türlü yenilik devlet katında kuşku, tedirginlik, hatta korku uyandırmış; 'ne olur ne olmaz' zihniyeti 'Yassah hemşehrim' diyerek gelişimin önü kesilmiştir. Ceptel yasağının bu tavırdan farkı var mı? Tabii şunu da sormak gerekir: Yasakla 'eğitim' yapılır mı? Yasakladınız diye insanlar bir şeyin doğrusunu öğrenir mi? Hiç sanmıyorum.
* Gelelim olayın başka boyutlarına... Bir okurumuz ceptel ile ses kaydı yapıldığını, fotoğraf çekildiğini belirtiyor. Ee, ne olmuş yani? Resepsiyon zaten gizli bir etkinlik değil ki! En azından Anadolu Ajansı izliyor. Resepsiyonu niye, mesela bir MGK toplantısıyla karıştırıyorsunuz? Ayrıca unutmayın ki bugün piyasada ses kaydı da yapan kalemler var.
* Bir başka okurumuz, "Tüm vatandaşlar için, cumhurbaşkanının huzuruna çıkmaktan daha önemli bir şey olmamalı " diyor. Valla sizi bilmem ama benim için kayda değer bir önemi yok. Çalıştığım kuruluşu 'temsil' etme konumunda değilsem, böyle bir katılımı hoş bir hatıra sayarım. Devlet başkanlığı makamına 'saygı' göstermek başka şey, onu 'kutsallaştırmak' başka şey. 'Saygı' telefon taşımamayı değil, resepsiyonda sesini kapatmayı gerektirir.
* Diğer bir okurumuz, "Çoğu imam hatipli AKP milletvekillerinin telefonu çalmayacak mı sanıyorsunuz" diye soruyor. Cevabım: 'Yol yordam bilmek' ile 'parti' arasında ilişki kurmayın. CHP'li Haşim Oral'ın (Denizli) tribünden futbolcuya pet şişe attığını ve yine CHP'li Halil Tiryaki'nin de (Kırıkkale), "Onun yerinde ben olsaydım tabancamı çekerdim" dediğini ne çabuk unuttunuz? Çağdaş görgü kuralları sınavını geçemeyecek çok sayıda mebus var.
* Hadi onları geçelim... Ben bugüne dek, konuşmamız sürerken, 'lülü' sesini duyar duymaz, 'pardon' dahi demeden, telaşla cepteline sarılan nice yönetici, arkadaş, akraba gördüm.
Resepsiyonda ceptel yasağına onay verenlere soralım: Düşünün bakalım, sizin ceptelle aranız nasıl?