Emekliye ayrılacak olan Orgeneral Hurşit Tolon, 1'inci Ordu Komutanlığı'nı, Orgeneral İlker Başbuğ'a devrederken, Kürt meselesi alanında çözüm üretmeye çalışan bazı aydınları, 'kerameti kendinden menkul' bir grup olarak tanımladı.
Önce 'kerameti kendinden menkul' deyiminin anlamına bakalım. Büyük Larousse şöyle tanımlamış: "Kendisinin değerli biri ya da keramet sahibi olduğunu söyleyen kimse için alay yollu kullanılır."
Evet Org. Tolon aydınları aşağılıyor ama aydın tam da budur işte! Yani aydının kerameti kendinden menkuldür.
Açıklayayım... Fransız düşünür Michel Foucault şöyle demişti: "Doktor gördüm, mühendis gördüm, yazar gördüm ama ömrümde hiç aydın görmedim."
Demek istediği şuydu: 'Aydınlık', bir 'meslek' değildir. Okulda öğretilmez. Diploması verilmez. Herhangi bir şirket 'aydın' istihdam etmez. Kimse 'işiniz nedir' sorusuna 'aydınım' diye cevap vermez.
Ama her toplumda aydınlar bulunur. Dahası: Her toplumun aydınlara ihtiyacı vardır.
Peki bir meslek değilse aydının yararı nedir? Cevap: Aydın sorgulayan kişidir. İktidar sahiplerinin söyledikleriyle yetinmez. "Ne malum" diye sorar. Klişeleşmiş fikirleri kurcalar. Bazen çözümler önerir: "Böyle yapmamız şart mı, gelin şöyle yapalım..."
İtalyan düşünür Umberto Eco'nun tanımını hatırlayalım: Aydın, kriz çıkaran kişidir. Siyasetçinin ya da bürokratın söylediklerini tekrarlamak, onları meşrulaştırmaya çalışmak aydının misyonu değildir.
İktidar sahipleri, papağanlık yapmayan, 'ters' laflar eden aydınlara sinirlenirler. Kızmakta da kendi açılarından haklıdırlar. Çünkü aydın bizi düşünmeye davet eder. Olaylara başka bir gözle bakmamızı sağlar. Onun ne diyeceğini, nasıl bir tavır alacağını merak ederiz.
Aydının kerameti tam da budur işte!
Sorunları çözemeyen yöneticilerin olduğu her yerde aydınlar da olacaktır.