Beyin faaliyetimizin önemli bir bölümünün bilinçsiz olduğunu biliyoruz. Mesela biz mideden yemeği öğütmesini ve ardından da bağırsakların bunu sindirmesini istemiyoruz. Beyin o faaliyeti, bizden emir almadan, kendi örgütleyip sürdürüyor. Biz uyurken de çalışmaya devam ediyor.
Ancak yeni bir şey daha öğrendim: Meğer, 'yüzleri (suratları) tanıma' da bilinçsiz bir zihinsel işlevmiş! Halbuki genel kanı böyle değildir. Tersine... Bir kişinin göz rengini, burun şeklini, kaşının üstündeki beni 'bildiğimizi'... Dolayısıyla o kişiyle karşılaştığımızda hemen onu 'tanıdığımızı' düşünürüz. Öyle değil mi?
Değil! 'Yüz tanımama' diye bir bozukluk var. Bu sendroma sahip kişilerin beyinlerinde bir bozukluk, bir hasar oluyor. Görme kusuru olmayan bu kişiler, hayatta rast geldikleri yüzleri en ince ayrıntısına kadar tarif edebiliyor... Hatta resmini dahi çizebiliyorlar... Yani algılarında en küçük bir bozukluk yok... Ancak anne babalarından eşlerine, çocuklarına kadar en yakın kişileri dahi bir daha gördüklerinde tanıyamıyorlar.
Söz konusu olan hafızayla ilgili bir 'unutma' sorunu değil. Belki 'kurguyu yapamama, yani parçaları birleştirememe sorunu' diyebiliriz.
Bunları psikiyatr Saffet Murat Tura'nın Virgül dergisinde çıkan yazısından öğrendim. Ve inanın, bilişsel ve davranışsal nörolojinin sağladığı bu bilgiler karşısında tüylerim ürperdi. Çünkü işin sonu 'bilinç diye bir şey yoktur'a varıyor ki bu da bir bakıma 'insan yoktur' demekle eşdeğer!
NOT: Meraklısı, Doç. Dr. Hakan Gürvit'in çevirip derlediği, 'Kognitif ve Davranışsal Nörolojinin İlkeleri' (Marcel Mesulam vd.) adlı kitaba (Yelkovan Yay.) bakabilir.