Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Bu elmayı hazmetmek hiç kolay olmayacak!

Şimdiye kadar Avrupa Birliği'ne karşı tabandan ciddi bir muhalefet gelmedi. Tersine birçok araştırma halkın yüzde 60- 70 oranında AB'den yana olduğunu gösteriyordu.
Şimdiye kadar "girelim mi, girmeyelim mi, böyle mi girelim, şöyle mi girelim" tartışmasını siyasetçiler, bürokratlar ve medya yaptı.
Türkiye'nin AB'ye girmesini istemeyenler ulusal egemenlik, iç işlerine karışma gibi temaları öne çıkardılar.
Girmesini isteyenler ise demokrasiye, ekonomik kalkınmaya vurgu yaptı.
Halk ise kabaca şöyle düşünüyordu: "AB'ye girersek refah düzeyimiz artar, daha kolay iş buluruz."

***
Artık başka bir faza geçtik. Türkiye'nin AB'ye uyumu için müzakereler 3 Ekim 2005'te başlayacak ve yıllarca sürecek. Benim tahminim bu süreçte başka bir muhalefetle karşılaşacağımız yönünde: Halkın muhalefeti! Ve tabii onu örgütlemeye çalışacakların mücadelesi.
Niye mi böyle olacak? Çünkü AB bir standartlar toplamı. Her ülke o standartlara uymak zorunda.
AB'ye girme yolunda birçok yasamızı değiştirdik. İyi de yaptık. Ama bunların çoğu halka yansımadı. Yani sıradan insanın gündelik hayatını pek etkilemedi. Ya da etkilediyse dahi bu onun için 'olumlu' yönde oldu.
Halbuki standartlar gayet acıtıcı şeyler. Size basit bir misal vereyim. AB diyor ki: "Arkadaş ben insan sağlığına önem veririm. Güneş gözlüklerine UV-900 standardı getiriyorum. Yani güneş ışınlarını belli bir miktarın altında süzen gözlükler satılamaz." Peki bizdeki durum ne? Yaz günleri çarşıda pazarda, Eminönü meydanında ne görüyoruz. Adam üç beş milyona, korumak ne kelime aslında gözleri bozan, dandik gözlükleri satıyor. Tabii bunların üreticileri de var. AB'ye göre artık bu gözlükler üretilemeyecek ve satılamayacak.
Ne olacak? AB standardına uygun gözlük, faraza beş milyona değil ancak 50 milyona mal olacak. Dolayısıyla biri üretemeyecek, diğeri satamayacak, bir başkası da satın alamayacak.
Ve sıradan insanlar, " Yandım Allah " diye feryat edecek.
Yeni standartların etkileyeceği alanlardan bazılarını sayalım: Tarım... Balıkçılık... Ulaşım... Enerji... Tüketicinin korunması... Şirketler hukuku ... Vergiler ...
Müzakereler sürdükçe... Kanunlar değiştikçe... Bu kanunlar uygulandıkça.... Bir gün köylüler bağırıp çağıracak, öteki gün sendikacılar, başka bir gün şirket sahipleri ... Otobüsçüler, taksiciler kontak kapatacak...
Mesela balıkçılar eskiden avlayabildikleri birçok balığa dokunamayacak... Kurallara uymayan cezayı yiyecek. Belki bazı balıkçılara yeni işler bulmak gerekecek. Balıkçı evine daha az para götürünce tepesi atacak. Bu arada daha az balık avlandığı için fiyatlar artacak, tüketici sinir olacak.
Kokoreççi de öyle dönerci de... Birçok ürün eskisi gibi 'açıkta' satılamayacak. Dükkânın içine alınacak. Bu da fiyatların artmasıyla ve bazılarının işsiz kalmasıyla sonuçlanacak.
Tabii bunları bir felaket senaryosu gibi algılamamak gerekiyor. Uygulamalar neticede daha sağlıklı, daha modern, daha çağdaş bir ortamda yaşanmasını amaçlıyor.
Ancak... Canı yananların feryat figân etmesi... Bazı siyasetçilerin, partilerin, derneklerin de bu rahatsızlığı örgütlemeye çalışması da gayet normal bir durum.
Yani şimdiye kadar AB'ye 'teorik' düzeyde karşı çıkanlar, bu kez 'tabana' inebilir.
Şimdiden hazır olmak gerekiyor!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA