Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ADALET CİNGÖZ

İstanbul'a sorabilseydik keşke...

Garajistanbul aylar önce İstanbul'un Portreleri'nde oynayacak İstanbullular aradı. Yönetmen Michael Laub ve garajistanbul, açık bir çağrı yaptı tüm oyuncu olmak isteyen hatta zaten olanlara... Seçmeye katılmak için kendiniz hakkında 5-10 dakikalık bir sunum hazırlamanız yeterliydi. Dans, film, otobiyografik metin, hareket, video, fotoğraf, müzikle... Kendini kim nasıl anlatmak istiyorsa...
Laub, uzun seçmeler sonunda kararını verdi. Provalar martta başladı. Sahneye çıkamayacakların video kayıtları gösterilecekti.
İşte o gün garajistanbul'daki İstanbul Portreleri oyununun galasında böyle bir maceranın sonunu izleyecektik...
Sonucu hepimiz çok merak ediyorduk. Lakin '2010 kültür ajansı' destekli oyun hepimize büyük bir hayal kırıklığı yaşatmakta gecikmedi.
Bize Metallica dinleten ve her orgazmının sonrasında ağladığını itiraf eden genç kadın, 1980 darbesi sonrası işkence gören iki kız çoçuk annesiyle, işinden kovulan hep müzikallerde oynamak isteyen yeni evli kadın, Marilyn Monroe sesiyle Tom Waits şarkısı söyleyen dansçı kadınla eşitlendi. Hiçbir hikâye öznelliğini muhafaza edemedi. Bir hikâye diğerini yedi.
Önünde hikâyelerini anlattıkları sonsuz fon, mahremlerini İstanbul Portreleri oyunu aracılığıyla İstanbul'a açan kadınları adeta yutttu. Temizlikçi emekçi kadının, acı dolu hikâyesini anlattıktan sonra attığı göbeklere bakamadık. Onun biricik kişiliğinden arta kalan kalçalarını izlemek istemedik doğrusu. İstanpoli projesinin basın bültenlerinde ünlü olduğu belirtilen Belçikalı Michel Laub, onca tekil hikâyeden, tek bir hikâye çıkarmıştı. Bu büyük bir başarı sayılabilirdi.
Oyun sırasında, vakit oldu mu diyerek hep saatime baktım. Nasıl bakmam sahneye her çıkan, kişisel öyküsüne rağmen birer prototipe dönüşüyordu. Hicaptan bakıyordum belki de saatime... İstanbul'dan bir kadın emekçinin ya da işkence görmüş annenin umumiye devredilen kimliğini görmemek için... Bireyselliği, kendi biricik hayat öyküsü elinden alınmış bir proje kurbanı değil miydi sahnedeki? Bu her ülkeye uyar, uydurulur zincir 'Avrupalı' projelerine bir kurban daha... Markalaşan İstanbul'a markalaşmak isteyip istemediğini sorabilseydik keşke... İstanbul büyük bir ihtimalle 'hayır' derdi... Bütün hikayeleriyle o kadınları ifşa etmeye de öyle...
Onları yıllardır, o derin ve sayısız katmanları arasında saklamakta ve üzmekte kusur etmemişken...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA