Nihayet, ergenlik çağımın yazlarının geçtiği Bodrum merkezde geceleyin piyade dolaşabiliyorum. İlk gece Hadigari'ye gittim. Hadigari'nin çocukluğumun taş kırmızı kapılı Akdenizli Hadigari'siyle hiçbir alakası yok. Kaleye nazır bir çeşit çiştak kulüp havasında... Onca küçük burjuva dekorasyon aksesuarının içinde duvarda asılı bir metreye iki metrelik Che fotoğrafı, geçmişin Hadigari'sinin ruhuyla kurulabilecek son bağ...
Man at work'leri, Talking Head'leri ilk kez dinlediğimiz Ora'nın da eski Ora'yla pek bir ilgisi kalmamış. Masaların üstünde kimse dudağında sigara rocknroll takılmıyor. Son derece tenha barda, bir uzun saçlı, dövmeli, atletli belli ki yabancı kız arkadaşı yeni ülkesine dönmüş kederli Türk genci, bira içip Serdar Ortaç şarkısıyla avunuyor.
Hadigari'de Müslüm Gürses'i dinlediğimi itiraf etmeliyim Sandık konseri sahnenin arkasındaki libidinal katamaran M and M kulüpten gelen ritimleri bastırmada zorlansa da Gürses'i bir metre öteden dinlemek( Nebil Özgentürk ve Fatih Cekirge de dinleyiciler arasında) gerçekten lezzet verici bir olay...
Gürses, süper glam beyaz rugan pabuçları, beyaz pantolonuyla çıktığı sahnede önce egzoz dumanlarından şikayet ediyor İstanbul'un ve sonra Bodrum'u cennet ilan ediyor. Tuhaf gırtlak oyunları hususunda Velvet'in Nico'suyla neredeyse yarışacak karizmaya sahip Gürses'den canlı canlı Mesele ve Haydar Haydar'ı dinlemek büyük deneyim... Tatmamışlara tavsiye edilir... (Bu arada Mesele dergisinin ismi de bu şarkıdan geliyormuş, bilmiyordum: o gece aydınlatıldım.)
Binboa'nın satsumalı votkası eşliğinde Gürses sonrası soluğu Mavi Bar'da alıyorum. Engin Yörükoğlu'nu ayakta, her şeye rağmen elinde sigarası, dar sahneye sığmayan genç caz grubunu dinlerken görüyorum...
Engin Yörükoğlu'nun büyüsü
Mavi Bar'daki bu görüntü aklıma bir zamanların Moonlight'ını getiriyor...
Gitarist Bertuğ Sağınç'ın gitar solosuyla hepimizi akord ettiği zamanları... Beyaz Ev'de çalarken bütün Bodrum'u blueslarıyla inleten Yavuz Çetin'i... Bütün yetenekli müzisyenlere ve onlara gönül vermiş hepimize ağabeylik eden Engin Abi'nin sahnedeki Mert Önal'ın solosuna kulak kesilen yüzünde her birini ve hepimizi görebiliyorum.
Uzun süredir kanserle baş ederken bagetlerini asla bırakmayan böylelikle hastalığını da davuluyla kovalayan büyücü Engin Yörükoğlu'nu sahnede görmek şahane...
Piyadeliğe devam ediyorum... Bir zamanların The Cure, Depeche Mode, Queen, Pink Floyd'larının çalındığı Bodrum içi kapalı barları, yerini Ramstein'ların Marilyn Manson'ların, Green Day'lerin çalındığı barlara devretmiş. Gençler, ilk gençliklerini Bodrum'un Kule, Körfez gibi bol ekranlı, karanlık metal gruplarının çalındığı kapalı barlarında yaşıyorlar... Akdenizlilik, Bodrum'un mavisi, açık hava, manzara gibi takıntılardan uzak taşıması güç büyüklükteki bira bardaklarıyla, klimaların altında, denize değil çalan parçanın kliplerine bakarak esriyorlar. Benim gibiler ise çareyi biranın yanında Jameson shutlar atmakta buluyor ve sabaha karşı boyun tutulmasıyla uyanmakta gecikmiyor tabii ki... Dilimde bir Yavuz Çetin şarkısı...
Geçip giden bir yaz sonunda
Şehrin havasını özlemiş gibiyiz
Hiç şarkı yazmadım
Bodrum gecesi yüzünden
Zaman sanki geçmemiş gibi
Kimi çok eğlendi tüm dertler unutuldu.
Bazısı duygusuz ve uykusuzdu.
Bodrum gecesi senden güzel değildi...