Floransa, Siena, Pisa ve Roma... İtalya'nın dünyaca ünlü şehirlerini dört günlük bir tura sığdırmak mümkün. Floransa'da Medici ailesinin ayak izlerini takip ederek bu müze kentin tadını çıkarın. Eski Köprü'de mola verip şehrin manzarasına dalın.
Pisa'da sekiz katlı kuleye tırmandıktan sonra kulenin önünde poz vermeyi unutmayın. Siena'da İtalyan gelenek ve göreneklerini deneyimleyip sonra da Roma'ya geçin.
Bu güzeller güzeli İtalyan şehrinde ise meydanlarda vakit geçirip halkın arasına karışın.
MEDİCİLERİN ŞEHRİ FLORANSA
İtalya gezimizin ilk durağı Floransa. Arno Irmağı'nın ikiye böldüğü şehir, coğrafi bakımdan İtalya'nın merkezinde bulunuyor. Önce şehri kuş bakışı görebileceğimiz en güzel nokta olan Michelangelo Tepesi'ne çıkıyoruz. Şehir ayaklarımızın altına seriliyor.
Floransa, yüzyıllar boyu her alanda kültüre ve güzel sanatlara eşi benzeri görülmemiş yatırımlar yapmış. Rönesans'ın doğduğu şehre Medici ailesi damgasını vurmuş. Floransa bugün müze kent olarak anılıyorsa bunu, 16. yüzyıldan itibaren şehrin yönetiminde söz sahibi olan bu aileye borçlu. Sanatçılar Mediciler döneminde baş tacı edilmiş ve her yere heykelleri dikilmiş.
Ponte Vecchio yani Eski Köprü, Floransa'da mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Köprü 972 yılında inşa edilmiş. Yaşanan birçok felakete karşı halen sapasağlam ayakta duruyor.
Köprünün üzerinden 1565'te Medici ailesinin emriyle yapılan Vasari Koridoru geçiyor. Köprüde kuyumcuların babası olarak bilinen ünlü mimar Benvenuto Çellini'nin büstü de yer alıyor. Köprüdeki bir zamanlar kasaplarla dolu olan dükkanların yerini şimdi kuyumcular almış.
Köprünün üzerindeki evler ve dükkanların dışarıdan görünen kısmı rengarenk.
Floransa'nın en göz alıcı meydanı Piazza Signoria yani Senyörler Meydanı. Michalengelo'nun ünlü Davut Heykeli'nin de bulunduğu bu meydan şehrin de tam merkezinde bulunuyor. Davut Heykeli, Rönesans heykel sanatının başyapıtı kabul ediliyor. 5.17 metre yüksekliğindeki mermer heykel, bugün Floransa'nın sembolü niteliğinde aynı zamanda. Medici Hanedanı'nın en başarılı yöneticilerinden Cosimo de'Medici'nin at üzerindeki heykelinin yanı sıra, Benvenuto Çellini tarafından yapılan Perseo heykeli de yine burada sergileniyor.
Yılın her dönemi ziyaretçinin eksik olmadığı meydan, birçok kişi için de iyi bir gelir kapısı olmuş. Meydan, hediyelik eşya satan, renkli kıyafetleri ve makyajları ile ilginç pozlar veren ve türlü türlü şaklabanlıklarla turistleri güldüren komedyenlerle daha da şenleniyor.
Şehrin en dikkat çeken yapısı ise Santa Maria del Fiero yani Çiçekli Meryem Katedrali. 1296'da yapımına başlanan katedralin inşaatı tam 182 yıl sürmüş. Bu görkemli katedralin şehrin her yerinden görülebilen kubbesi, ünlü mimar Brunelleschi tarafından yapılmış. Katedralin şaşaalı dış görünüşüne rağmen içi bomboş.
PİSA ÇOK POPÜLER
İtalya ile özdeşleşen bir başka yer ise eğik çan kulesi ile ünlü Pisa. Meşhur kuleyi görmek için her yıl binlerce turist buraya akın ediyor. 100 bin nüfuslu şehrin merkezi, kulenin de bulunduğu Duomo Meydanı. Meydanda birbirine çok yakın üç yapı bulunuyor: Pisa Katedrali, Çan Kulesi ve Vaftizhane.
Pisa Kulesi'nin yapımına 1174 yılında Bonanno Pisano tarafından başlanmış. Yumuşak zemin üzerine yapıldığı için kulenin üçüncü katına gelindiğinde bir çökme fark edilmiş ve inşaata 99 yıl ara verilmiş. Çökmeye çare bulunamayınca inşaat devam etmiş ve sekiz katlı kule ortaya çıkmış.
Zemin 14 bin 500 kilo ağırlığı kaldıramayınca kule her yıl milim milim yana doğru yatmaya başlamış. 1990'lı yıllara gelindiğinde çok ciddi tehlike arz ettiğinden kuleye ziyaretçilerin çıkışı yasaklanmıştı. Kuleden büyük bir gelir elde eden ve bunu kaybetmek istemeyen İtalya hükümeti, birkaç yıl önce uzun uğraşlar sonrası zemini tekrar sağlamlaştırdı.
Bugün kontrollü bir şekilde kuleye çıkışa izin veriliyor. Pisa'ya gelenler, bu anı fotoğrafla ölümsüzleştirmekle yetinmeyip, meydandaki çok sayıda hediyelik eşya dükkanlarından alışveriş yaparak ülkesine dönüyor.
AT YARIŞLARIYLA ÜNLÜ SİENA
Pisa Kulesi'ni arkamızda bırakıp İtalyan gelenek ve göreneklerini en iyi yaşatan Siena şehrine doğru yola çıkıyoruz. Siena, sanat tarihçileri tarafından 'Gotik'in İncisi' olarak adlandırılıyor. Önemli bir psikoposluk merkezi olan şehir, Roma'ya giden hacıların uğrak yeriymiş. Şehrin en görkemli yapısı Santa Maria della Scala, bakıma muhtaç kişilerin yanı sıra Hıristiyan hacıların konakladığı yer olmuş.
Palio ve Siena arabalarının doğduğu bu şehir, pembe mermerleriyle ünlü ve aynı zamanda önemli bir üniversite kenti. Ancak Siena'nın tüm dünyaca tanınmasının nedeni 2 Temmuz ve 16 Ağustos'ta yapılan Palio At Yarışları.
Bizim ata sporumuz cirite benzeyen Palio oyunları sırasında şehir turist akınına uğruyor. Siena'da bütün dar sokaklar, yarışların yapıldığı Campa Meydanı'na çıkıyor. İstiridye şeklinde dokuza ayrılan meydan, eskiden bir hayvan pazarıymış. Meydanın hemen yanı başında 13. asırda yönetim binası olarak kullanılan saray, üst kısmında ise 18. yüzyılda mermerden yapılan Neşe Çeşmesi yer alıyor. Meydanın etrafındaki görkemli gotik yapıların çoğu bugün iş merkezi ve mesken olarak kullanılıyor. 17 mahallenin bulunduğu Siena'da her mahallenin ayrı bir flaması ve hayvan simgesi var. Bu simgeler sokak başlarına asılıyor.
Şehirde yaz aylarında inanılmaz bir hareketlilik yaşıyor. Şehrin daracık sokaklarında ilerlerken binalardaki kırmızı tuğlaların hakimiyeti göze çarpıyor. Her köşe başında ilginç yapılar, heykeller çıkıyor karşınıza.
ROMA'DA ZAMAN ÇOK ÇABUK GEÇİYOR
Siena'dan sonra gezimizin son durağı Roma'ya doğru yola koyulduk. Uzun yıllar görkemli bir imparatorluğa başkentlik yapan Roma hiç şüphesiz dünyanın en güzel şehirlerinden biri.
Roma denince akla gelen ilk şey Piazza Di Trevi yani Aşk Çeşmesi. Burası o kadar çok ilgi çekiyor ki geceleri bile tıklım tıklım oluyor. Çeşmenin büyük bir meydanda bulunduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Aşk Çeşmesi, dar sokakların bitiminde küçücük bir meydanda birden bütün görkemiyle ortaya çıkıyor, bu da sizi şaşırtmaya yetiyor.
Adı Aşk Çeşmesi ancak biz gezimiz sırasında yüzlerce meraklı kalabalık içinde el ele tutuşup, diz dize oturan çiftlere rastlamadık. Buraya gelenler çeşmeye arkalarını dönüp başlarının üzerinden para atarak Roma'ya tekrar gelmeyi diliyor.
Roma'nın bir başka sembolü ise Colosseum. Zengin Roma soylularının en büyük eğlence kaynağı olan gladyatör dövüşlerine ev sahipliği yapan kolezyumu görmek için yüzbinlerce turist buraya akın ediyor. Ziyaret sonrası kolezyum önünde sözde gladyatörlerle hatıra fotoğraf çektirmek de çok moda.
İKİ GÜZEL MEYDAN
Hem Roma sakinleri hem turistlerin uğrak yerlerinden bir diğeri Navona Meydanı. Meydanda birbirine paralel sıralanmış üç güzel çeşme bulunuyor. Bu çeşmelerden en ünlüsü Bernini ve öğrencilerinin eseri olan Nehirler Çeşmesi. Ortasındaki obeliskin etrafına yerleştirilen dört heykelin her biri dört kıtadaki büyük nehirleri simgeliyor.
Piazza Spagna yani İspanyol Meydanı, Roma'nın bir diğer popüler adresi. İspanyol Merdivenleri'ne götüren caddede sağlı sollu dünyanın en ünlü markalarının mağazaları sıralanıyor. Piazza Spagna'ya geldiğinizde uzun ve geniş bir merdivende oturan, çeşmenin sularıyla serinlemeye çalışan yüzlerce insan görüyorsunuz. Meydana ruhunu veren ise merdivenler. Merdivenlerin yukarıda bittiği yerde bir kilise, onun önünde ise bir obelisk yer alıyor.
GECE IŞIKLANDIRILIYOR
Venedik Meydanı ise adını hemen yanındaki Venedik Büyükelçilik binasından alıyor. Meydanda, İtalya krallığının simgesi Vittoriano Ulusal Anıtı bulunuyor. Üç kattan oluşan dev anıtın en üst katında İtalya'nın 16 bölgesini simgeleyen 16 sütun var. Mussolini'nin halka hitap ettiği bu meydan geceleri çok hoş bir biçimde ışıklandırıldığı için ayrı bir cazibeye sahip. Gündüzü gecesi kadar görkemli olmasa da yine çok ilgi çekici. Ancak Romalılar bu anıtı beğenmeyip yapıyı daktiloya benzetiyorlarmış. Anıtın ikinci katında ise İtalya Devleti'ni kuran Vittoriano Emanuele II'nin heykeli bulunuyor.
Roma'da zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor.