Sanat, doğa ve huzurun iç içe olduğu dünyanın en eski şehirlerden biri Prag. Tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, tarihi dokusunu ve ruhunu kaybetmemiş nadir şehirlerden biri.
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde de yer alan şehir, II. Dünya Savaşı'ndan neredeyse hiç hasar almadan çıkmayı başarmış. Bu yüzden hâlâ tarihi ev ve mekanları görmek mümkün.
Şehirde pek çok köprü, iki yakayı adeta dantel gibi birbirine bağlamış. Charles Köprüsü içlerinden en ünlü olanı. Üzerinde 30 aziz heykeli barındıran köprü her zaman çok kalabalık ve turistler, ressamlar ve hediyelik eşya satanlarla her daim cıvıl cıvıl.
Köprülerinin dışında, Prag'ın dokuzuncu yüzyıldan kalma kalesi, Eski Kent Meydanı (Staromestske Nam), Astronomik Saat, Eski Kent Köprü Kulesi (Stare Mesto), Yahudi mahallesi ve St. Nicholas Kilisesi gezilecek yerlerinin başında geliyor.
Sonbaharda gidilebilecek en güzel rotalardan biri Prag'ı keşfe, şehrin simgesi haline gelen ve 9. yüzyılda yapılan Prag kalesine çıkarak başlayabilirsiniz.
Tarih boyunca pek çok kralı misafir etmiş kalede, St. Vitus Katedrali, St.George's Bazilikası, Oyuncak Müzesi ve Çek Cumhuriyeti Ulusal Müzesi yer alıyor.
Kaleden çıktıktan sonra, Eyfel Kulesi'ne benzeyen bir yapı dikkat çekiyor. Petrin Kulesi, Paris'e giden Çek turistlerin Eyfel Kulesi'nin mimarisinden etkilenmesinin ardından 1891 yılında yapılmış. 299 basamaklı merdivenle çıkılan kulede, iki ayrı gözlem noktası var. Tüm Prag'ı, nehri, köprüleri buradan izlemek, merdivenin yorgunluğunu unutturuyor.
KAFKA'NIN EVİ
Kaleden çıktıktan sonra, kiliselerle dolu meydandan sonbaharın her rengini barındıran, sararmış yapraklarla dolu, Arnavut kaldırımlı yol sizi önce Kafka'nın evine çıkarıyor. Minik minik renkli dükkanlarıyla adeta Hansel ve Gratel masalından kalma bir sokak. Dükkanlardan bazıları aynı zamanda serbest girişli küçük müzeler. Şehrin birçok yerinde Kafka'ya dair anıtlar var. Doğduğu evin altında Kafka Cafe işletiliyor. Nehrin kıyısında da Kafka'ya ve özellikle kitabı Dönüşüm'e dair eşyaların sergilendiği Kafka Müzesi var.
Sevimli sokaktaki müzelerden birinde bizim de rastladığımız film oynatma makinesine denk gelirseniz muhakkak izleyin. Masalsı bir sokakta geçmişe yolculuk gibi. Sanki çocukluk günlerinize dönüp, evcilik oynuyorsunuz o minik dükkanların içinde. Duvarlarda eski film afişleri ve posterleri görmek bile son derece keyifli.
Charles Köprüsü'nden karşıya geçtiğinizde karşınıza eski şehir çıkıyor. Eski şehir, şehre gelen gezginlerin vazgeçilmezi, çünkü görülecek ne varsa hemen hemen hepsi burada toplanmış.
St. Nicholas Kilisesi, eski bir Barok kilise. Çekoslavakya'nın meşhur Swarovski taşı ile yapılan çeşitli takı ve süs eşyasını bulabileceğiniz dükkanlar da eski şehrin etrafında.
EN EĞLENCELİ DURAKLAR
Eski şehrin en meşhur yapısı Astronomik Saat. Dünyada yapılan en eski üçüncü saat olduğu söylenmekte ama diğer ikisi çalışmadığı için 1400'lü yıllarda yapılan bu saat, kaynaklarda çalışan en eski saat olarak geçiyor. Her saat başı çalan ve 12 havarinin selam verdiği gösteriyi izlemek için yerli yabancı yüzlerce insan saatin altına toplanıyor.
Gösterinin hemen ardından eski şehirde kurulmuş olan pazarın mutlaka ziyaret edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Her zaman kurulmuyor ama rastlanırsa hamur kızartanlar, sıcak şarap yapanlar, meşhur Çek birası satanlar, müzik yapanlarla dolu. Bence şehrin en keyifli eğlencelerinden biri.
1348 yılında kurulan Charles Üniversitesi en eski ve büyük üniversitelerden biri. Aynı zamanda Avrupa'nın sayılı üniversitelerinden biri olan okulda, Franz Kafka, Milan Kundera gibi önemli yazarlar, Albert Einstein, Ernst Mach gibi fizikçiler, şehrin çok önem verdiği Jan Hus gibi reformcular yetişmiş. Yeni şehir ise, modern yapıları, alışveriş mağazaları ve çeşitli gece kulüpleri, gazinoları ile oldukça eğlenceli.
ESKİ HANLARDA DANS
Biraz da şehir dışına çıkalım derseniz, eski hanların dans gösterileri yapılan mekanlar haline dönüştüğünü görebilirsiniz. Yerel dans gösterilerinin yapıldığı bu eski aile evlerinin, hâlâ o dönemlerden kalan mobilyalarla dolu odaları adeta bir müze gibi. Yemek eşliğinde yerel gösteriler yapan dansçı kızlar ve ateşle gösteri yapan eski korsan kıyafetli adamlarla Ortaçağ'a bir yolculuk yapıp, sonbaharda gidilecek en güzel rotalardan biri Prag'dan keyifle dönebilirsiniz.
KÖPRÜ DEĞİL, AÇIKHAVA MÜZESİ
Kafka'nın sokağından çıkıp, yokuş aşağı yeni şehirden yürümeye devam ederken, Prag'ı tepeden izleyip, meşhur yeşil çatılarının fotoğraflarını çekip sonra da üzüm bağlarının içinden geçerek Prag'ın en ünlü Charles Köprüsü'ne gelin. Çoğunlukla kalabalık olan köprünün üstünde rahat yürümek pek mümkün değil. Köprü, sağlı sollu aziz heykelleri, kukla oynatıcıları, müzik yapan cazcılar, ressamlarla adeta bir açık hava müzesi. Charles Köprüsü, Prag'ın içinden geçen Vltava nehri üzerindeki 18 köprü içinde en meşhur olanı. 1357 yılında Kral IV. Charles tarafından yapımı başlatılan köprü 15. yüzyılda tamamlanmış. Harap olan, birçok yıkım gören köprü defalarca restore edilmiş. Köprüdeki aziz heykellerinin asılları Ulusal Müze'de sergileniyor.