Futbol seviyesi vasatın altında bir derbi izledik. Daha maç başlamadan düşündüm: Fenerbahçe'nin büyük bir seyirci avantajı vardı. Ama bu sezonki olumsuz futboluna ve de takım tertibine baktığımda beraberlik en iyi sonuç gibi duruyordu. Çünkü Tolgay-Mehmet Topal ve Eljif orta sahasının aralarında organize olmaları ve ileriye servis yapmaları mümkün değildi. Forvete baktığımızda ise yine formsuz bir Moses, kaliteli, kariyerli ama güçsüz Soldado ile maç eksiği olan klas Valbuena vardı. Hasan Ali'nin kırmızı kart gördüğü 42. dakikaya kadar bir analiz yaptığımızda; Fenerbahçe'nin oyuna hiç hükmedemediğini, sadece kopuk kopuk bir futbolla sahaya hırs yansıttığını gördük. Valbuena'nın 18 dışından auta giden şutu dışında rakip kale hiç tehdit edilemedi.
Buna karşılık Galatasaray zorlu bir deplasmanda doğru bir taktik ile oynuyor, maçı kontrolü altında tutuyordu. Hasan Ali'nın kırmızısından sonra ise artık tüm saha içi dengeleri Galatasaray lehine döndü. Ama Galatasaray ikinci yarıda tek kale oynadığı maçta gereken etkili ofansif girişimleri yapamadı. Hem de Fenerbahçe eksik, Moses sağ beke ve ters ayaklı Dirar da Feghouli'nin kulvarına çekilmişti ki aslında bu doğru hamleydi.
Oyunu sürekli domine eden Galatasaray golü ancak Skrtel'in sakatlanıp dışarıda olduğu 9 kişilik Fenerbahçe'ye karşı bulabildi. Ama bu skor avantajını koruyamaması, yorgun ve eksik Fenerbahçe'den beraberlik golünü yemesinin ardından sonucu değiştiremeyişi ciddi biçimde eleştirilmesi gereken bir noktaydı.
Fatih Terim'in 10 kişiden sonra gerginlik artmışken sarı kartlı Belhanda'yı devrede çıkarması da doğru bir hamleydi. Ama madalyonun bir de öbür yüzü vardı: Emre'den hiçbir katkı gelmedi. Fenerbahçe ise 10 kişi ile Kadıköy büyüsünü bozmamak için onurlu bir mücadele sergiledi. Futbolcular enerjilerini sınırsız kullandılar ve de dünkü şartlar için 1 puan galibiyet kadar önemliydi.