Uzun süredir ve özellikle Tudor döneminde büyük maç kazanma alışkanlığını yaşayamayan Galatasaray, Fatih Terim'le yeniden ayağa kalktı. Trabzon'un içeride ve dışarıda Galatasaray'a ciddi bir üstünlüğü vardı. Ancak zihinsel olarak milli maç arasında mükemmel hazırlanmış bir Galatasaray takımı gözlemledim. Top Trabzon'dayken Galatasaraylı oyuncular, önde hemen baskı yaptılar. Muslera'dan Gomis'e kadar her oyuncu çok dikkatliydi. Pas hatası yapanlar oldu ama hiçbir oyuncu hata yapanı suçlamadığı gibi yardımına gidip o hatayı kapatmaya özen gösterdi.
Rıza hocanın hücum ağırlıklı kadrosu, "Ben de kazanmak istiyorum" anlamındaydı. Erken gol Galatasaray'ın oyun temposunu eline geçirmesini sağladı. Selçuk, bir maestro gibi oynadı. Milli Takım'a çağrılmadığı için gönlü kırılan Feghouli'yi Fatih Terim öyle bir motive etmiş ki, sahada basmadık yer bırakmadı. Cezayirli yıldız, kanattan yaptığı bindirmelerle Galatasaray'ın hücum organizasyonlarını artırdı. Rodrigues, koşu kalitesi ile ön plana çıkmasına rağmen final hamlelerinde dağınık ve kararsızdı. Ancak maç boyu istekli ve coşkulu oynadı. Gomis, rakiple girdiği tüm mücadeleleri kazanırken attığı gol öncesi baskı altında ve dar alanda topun dibine girmesi mükemmel bir düşünüştü. Galatasaray'da bence en önemli oyuncu Mariano'ydu. Brezilyalı sağ bek, kullandığı her topta aklını devreye soktu. Riske girmedi, Feghouli'ye verdiği gol pasının şiddeti alkışlandı. Belhanda, bir devre saklanıyorsa bir devre öne çıkıyor. Galatasaray'ın ikinci yarının hemen başında Trabzon'dan yediği baskıdan çıkmasını, Belhanda doğru top kullanımı, çevre kontrolü ve etkili paslar ile sağladı. Camia ve taraftar hatta futbolcular, ilk yarıda derbi kazanamadıkları için maça çıkarken hiç ürkek bir tavır sergilemediler. Galatasaraylı oyuncuların hedefi, "İyi oynayalım, büyük maç kazanamama zafiyetine son verelim" şeklindeydi. Trabzon galibiyeti, Başakşehir ve Beşiktaş maçları için de ciddi bir özgüven olacaktır.