Bir an için geri gidelim... 2010 Dünya Şampiyonası'na, grup maçlarına... Şampiyonada madalya ümidi taşıyan Fransa ve Yunanistan maçlarının öncesine dönelim hep beraber. Hatırladınız mı, herkesin nasıl umutlu ve inançlı olduğunu. Hangimizde en ufak bir tasa, güvensizlik veya negatif bir duygu vardı bu maçları kaybedebiliriz diye. Tıklım tıklım dolu tribünlerin önünde Fransa'yı da Yunanistan'ı da yenmekten beter ettik.
Hep beraber taşındık İstanbul'a... Çeyrek final Slovenya, yarı final unutulmayacak Sırbistan maçlarında bilmiyorum nerelerdeydin? Salonun içinde mi, ekran başında mı, sokakta mı kafede mi? Ama coşkunu tahmin edebiliyorum. Tamamen kazanmaya endeksli, inançla saldıran bir takımın parçasıydın bir yerlerde. Hadi gelin o güzel 2010 Eylül'ünden bugünün gerçeklerine dönelim zor da olsa... Bugün hangimiz aynı inançlarla izleyeceğiz o Yunanistan maçını. Hangimizde o bitmeyecek galibiyet azmi, kazanma inancı olacak. Maalesef aynı coşkuyla, aynı yüzdeyle, aynı katılım ile evet demenin imkanı yok.
HAYALLERİNİ KOVALA
Burada ev sahibi olma faktörünü tabii ki inkar edemeyiz ama bugünkü durağanlığın, inançsızlığın nedenini de sadece seyirciye bağlarsak biz o zaman her 10 senede bir Türkiye'de yapılacak organizasyonları beklemek zorundayız. Bence burada olmayan, iki turnuva arasındaki en büyük fark ve eksiklik takım ahengi. Kendi enerjimizi kendimiz yaratamadığımız için Finlandiya ve İtalya maçları bizim için kabustan da öte oldu. Spanoulis'in önderliğinde her topu neredeyse 24 saniye bitene kadar çevirme alışkanlığı elde eden Olympiakos'un da son iki senedir kazandığı Avrupa Ligi şampiyonluğu moraliyle Yunanlılar'a direnmek ve Komşu'yu bu özel günde alt etmek hiç de kolay olmayacak. 3'te 3'ün bile yetemeyebileceği ortamda bugünden itibaren "Biz bir savunma takımıyız, hayır Ersan ve Hidayet'in ekibiyiz, olmadı Ender ve Kerem'in ikili oyunlarının yarattığı bir takımız" argümanlarını bir kenara bırakarak herkesin galibiyetin lideri olması lazım. Kimin mi etrafında toplanarak? İnan onu ben de bilmiyorum. Ama o kampta, o otelde mutlaka bir veya birkaç kişi belki de tümü o galibiyetin lideri olmak zorunda. Ancak böylesine inançlı bir yapı bizi tekrar hayata döndürebilir. Kolay mı? Bir hayli zor. Mümkün mü? Hayal edip onları kovaladığın sürece.