Kazanmayı hak eden taraf olarak bir takımı gösterirsek, haksızlık yaparız. Fenerbahçe oyun ve mücadele olarak rakibinin çok üstüne çıktı. Özellikle ikinci 45'te maçı tamamen kontrolü altına aldı. Düşünün; ilk iki haftanın "havalı" ekibi olarak, kontratak oyununa dönmek zorunda kaldı Galatasaray. Futbolun ana fikrinde bunlar var ama, tehlikeli pozisyon veya kaleci kurtarışı dediğimiz zaman sayılar Galatasaray'ın hanesinde. Berabere biten maçtan, Fenerbahçe ile Galatasaray ligin iki şampiyonluk adayı olarak çıktılar, o da başka bir detay. Erol Bulut tüm takımını koşturdu. Ozan Tufan'ı da en önemli son vuruş planı olarak sahada tuttu. Gustavo ve Sosa orta sahayı yönettiler, topu yönlendirdiler. İki tarafın da beklediği tek şey "bir hata" idi. Yapmadılar. Buna rağmen duran topları etkili oynamak, Fenerbahçe'nin cebindeki avantaj gibi duruyordu. Maçın başındaki Gökhan Gönül vuruşu dışında, Galatasaray savunması başkasına izin vermedi. Garip olan, Fatih Terim'in defansif akıl ile kazanma planı yapması. Kendi sahasında, oturmuş kadrosuyla, formda oyuncularıyla uçup-kaçmasını beklediğiniz Galatasaray, birinci planını "yenilmeyeyim" diye yaptı. "Yenilirse fena olur" başlığıyla Seyrantepe'ye gelen Fenerbahçe ise sağlı-sollu nasıl gol bulurumun hesabındaydı. Fenerbahçe 11'i, taraftarına bu galibiyeti vermek için gönlünü koymuştu ortaya. Etebo'yu da oyuna atarak çift ön liberoya döndürmek zorunda bırakmıştı Fatih Terim'i. Derbiden gelen ikinci mesaj Fenerbahçe'nin artık stoper tandemini tamamlayarak, orta saha aklını bularak, ön tarafta üretime başlayacağı aşamadır.