Maçın önemi sadece ucunda kupa olması değil, ligin başlaması için günler sayılırken en iyi test niteliği de taşıması. Hazırlık maçları teknik direktör içindir. Takımını hazırlamak bir yana, futbolcularının neler yapabileceğini ve sınırlarını anlamak için de görevlendirme yapar. Sonucu bir kenara atarlar çoğu zaman. Bu kez değil elbette. Takımlar artık "biz buyuz" dercesine oynarlar ve herkes görür; "Nasıl?" sorusunun cevabına yaklaşılır. Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir; iki takım da bıraktığımız yerdeler. Bu Galatasaray için kötü, Bursaspor için ise iyi bir şey. Çok önemli oyuncularını kaybettikleri, teknik direktör değişimine gittikleri halde, pozitif ve ofansif karakterlerini korumuşlar. Ertuğrul Hoca, Bakambu'dan santrafor yaratıp, Ozan'ı da destek kuvvet olarak sahada tuttu. İstediğini aldı mı bilemem, fakat pozisyon sayısına bakıp, Muslera'nın kurtarışlarının altını çizip, gelecek günlerin daha iyi olacağını hissettirdiler bize.
Hamza Hoca, Podolski ve Bilal Kısa dışında yenilik yapamadı. Sistemini veya taktik planlarını da değiştirmeden oynattı takımını. Geçen sene, "at ve yat" ile puanları toplamıştı, dün de kupaya uzanma planını farklılaştırmadı. Öne geçip, topu rakibe verip, canlı savunma yaptı. Rakibin üstün göründüğü bir oyunu, kendi istediği gibi bitirmesinin birinci nedeni, takımının kazanmayı bilen tecrübeye sahip olmasıydı. Yasin'in golü kalabalık içinden çıkan bir denemeydi. Mert'in de hatasıyla birleşti ve eski Galatasaray'ın sezondaki üçüncü kupasının kapısını açtı.
Oyundan alınan Burak ve Sneijder'in vücut dillerindeki "onaylamaz" tavırları ilginç. Daha başlarken, bu kaprislerin gelmesi, Hamza Hoca'ya ilerleyen haftalarda sıkıntılı günler yaşatır. Takımda kararların kimin verdiğini, oyunculara yeniden hatırlatması gerekiyor. Cüneyt Çakır ve ekibini bir kez daha keyifle seyrettik. Çakır'ın kararlarına oyunculardan gelen eleştirilerin zayıflığı ve çoğunun itirazsız kabul edilmesi bir hakem için en büyük gurur aslında.