Avrupa Şampiyonası'nda 3 maç sonunda karşılaştığımız durumu anlatmak gerçekten çok zor. Kendi kendime 'Bu kadar kötü bir takım mıyız?' diye soruyorum, cevabım hayır. 'Bu kadar yeteneksiz miyiz?' diye soruyorum, yanıtım yine hayır. 'Bu kadar vasat ve kalitesiz bir takım mıyız?' diye soruyorum, cevabım buna da hayır. Fakat 3 maç sonunda tabloya baktığımızda her şey çok negatif görünüyor. İlk katıldığımız 1996 Avrupa Şampiyonası'ndan gol atamadan dönen Milli Takım'dan daha kötü istatistiğe sahibiz. Fakat bugünkü takım ve oyuncu grubu o dönemden çok daha olgun, tecrübeli ve güveni oluşmuş bir ekip. Fakat sahadaki icraatlara baktığımızda işin bu tarafı da tam bir felaket.
Herhalde bu sefer 'Olmadı önümüzdeki maçlara bakacağız' demek işin en basit tarafı olacak. Çünkü cevapları yerine oturtmak kolay değil. Ama sorunların bulunması lazım. Bu turnuvaya kadar çok iyi işler yapan bu oyuncu grubunun çok daha iyilerini de yapabileceği konusunda hemfikiriz. Ama İsviçre maçının da İtalya ve Galler karşılaşmasından bir farkı olmadı. İlk 5 dakika çok istekli ve etkiliydik. Sonra yenen golle beraber yine aynı hüsranı yaşadık. İşin ilginç tarafı 'Tarihin en iyi savunma oyuncularını yakaladık' diye sevinirken, 3 maçta 8 gol yedik. Savunma sıkıntıları takımımızın en büyük problemi oldu. Orta alan ve hücumdaki oyunculardan da ne verim alabildik ne de sonuca katkı. Bu maçta sol bek oynayan Mert'in en etkili şutlara imza attığını söylersek hücumdaki verimsizliği daha net tarif etmiş oluruz. Futbolda galibiyetler sonrası kullanılan 'Çok rahat kazandık' cümlesini biz kullanamadık ama oynadığımız her rakibin bunu kullanmasına müsaade ederek bir daha hatırlamak istemeyeceğimiz bir turnuvaya daha veda ettik.