İzladi hakkında...

Bugün Orta Bulgaristan'da ufak bir kasaba olup Zlatitsa adıyla anılır. 1370-1878 yılları arasındaki Osmanlı hâkimiyeti sırasında hemen tamamıyla müslüman nüfuslu küçük bir yerleşim birimi ve Niğbolu sancağında on beş köye sahip bir kaza merkezi durumundaydı. İzlâdi, Bizans-Slav Ortaçağı'nda zaman zaman yanlış olarak belirtildiği gibi yerleşim yerinin değil bir kır bölgesinin adıydı. Burası, 1443'te Kral Vladislav ile János Hunyadi kumandasındaki Haçlı ordularının Osmanlılar'a karşı harekâtı esnasında onların işgali altına girmesi, Haçlı orduları ile bizzat II. Murad'ın kumanda ettiği Osmanlı ordusu arasında el değiştirmesi ve sonunda hıristiyan ordularının geri çekilmesi hadiseleri dolayısıyla ayrı bir şöhret kazandı. Osmanlı kroniklerinde İzlâdi Derbendi olarak geçen bu mevkide yapılan savaşta II. Murad'ın kuvvetleri bozguna uğrayarak geri çekilmiş, Haçlı kuvvetleri bu derbendi aşıp Filibe ovasına inmiş, burada da Osmanlı direnişini kırmış, ancak şiddetli kış şartları yüzünden geri dönmüştü.

Kasaba doğu-batı istikametinde 35 km. boyunda, 8 km. enindeki bir ova üzerinde yer almaktadır. Zlatitsa havzası denilen bu kesim deniz seviyesinden 750 m. yükseklikte, etrafı ormanlık dağlarla çevrili bulunmaktadır. Antikçağ'dan itibaren Ortaçağ boyunca Trakya ovalarından Sofya, Belgrad gibi Balkan içlerine kadar uzanan iki dağ yolundan biri bu vadiden geçmekteydi. Kasabanın Bulgarca ismi olan Zlato ise (altın) Ortaçağ'da Topolnica nehriyle onun güneyindeki dağlık bölgede bulunan altın madenine dayanır. Kasabanın bulunduğu vadinin iskânı geç Antikçağ'a kadar iner. Bugün kasabanın dışında yer alan büyük Pirdop Bazilikası harabeleri ve Tsarkvište (eski adı Kiliseköy) köyünün hıristiyan kilisesi bu izleri göstermekteyse de burası hakkında Ortaçağ Bulgar dönemine ait hemen hemen hiç bilgi bulunmamaktadır. Yalnız XII. yüzyıl sonlarına ait bir Slav dinî yazması olan Pirdopskija Apostol uzun süre Protopapintsi köyündeki (sonra Pirdop) kilisede korundu.

Mahallî an'aneye göre Dušantsi bu vadideki en eski yerleşim yeridir. Arkeologlar, II. Dünya Savaşı'ndan önce burada bir Ortaçağ kalesinin harabeleriyle iki kilise buldular. Pirdop'un güneybatısında İzlâdi ovasının güney eteğinde küçük Topolnica ırmağı üzerinde, Golemoto (Büyük) Kale ve Malkoto (Küçük) Kale adlarında Osmanlı öncesi döneme ait mahallî idare merkezi olduğu anlaşılan iki Ortaçağ kale harabesi vardır. Osmanlılar, stratejik açıdan önemli olan bu bölgeyi Filibe'nin muhtemel fetih tarihi olan 771 sonlarıyla (1370 başları) Sofya'nın zaptedildiği 787 (1385) yılları arasında ele geçirmiş olmalıdır.

Osmanlı döneminde İzlâdi ve idarî bölgesinin (kaza) geçirdiği en önemli değişiklik, esas olarak hıristiyan Bulgarlar'la meskûn iken müslümanların iskân sahası haline gelişidir. İzlâdi hakkında veriler ihtiva eden ve Sofya'da Millî Kütüphane'de bulunan günümüze gelebilmiş en eski Osmanlı tahrir defteri 884 (1479) tarihlidir. Bu tahrirden anlaşıldığına göre İzlâdi nahiyesi Lofça (Lovec) kazasının bir parçası olup Balkan dağlarının kuzeyine kadar uzanmakta, burada hepsi de Slavca isimler taşıyan, tamamıyla hıristiyanların oturduğu dokuz köy bulunmaktaydı. Bunlar hem eski hem de büyük köylerdi. Ayrıca nahiyede müslüman nüfusa sahip Türkçe ad taşıyan üç küçük köy daha vardı. Bu köyler Paşayiğit obası, Kalanlar ve Karlı obasıydı. XVI. yüzyıldan itibaren Paşayiğit, İzlâdi olarak bilinmeye başlandı. Daha sonraki tahrirler bu yerleşim birimi için her iki ismi de vermektedir. Burada Türk iskânı başlamadan önce Proslav denilen, 884 (1479) ve 890 (1485) tahrirlerinde de adı geçen eski bir yerleşim biriminin olduğu anlaşılmaktadır. Bir dinî-eğitici yazma (Pirdopski Damaskin, yazılış tarihi 1698) kenarındaki nota göre ise "Baş Hit" (Paşa Yiğit), Türk kuvvetlerinin kumandanı olarak mahallî kuvvetlerle giriştiği mücadelede hayatını kaybetmiş ve defnedildiği yer civarında daha sonra İzlâdi şehri gelişmişti. Bu rivayete uygun olarak Bulgar tarihçisi Petar Mutafčiev 1930'larda, 978'den (1571) kalma, üzerinde Osmanlıca kitâbesi olan ve Paşa Yiğit'e ait olduğu sanılan büyük bir taş kütlesi gördüğünü belirtmektedir. 1479'da bu yöredeki nüfusun ancak % 11'i müslümandı. Çoğunluğu göçebelerden oluşan yeni unsurlar bölgede bazı rahatsızlıklara yol açtı. Sofya'da Millî Kütüphane'de bulunan Tahrir Defteri'ne göre (nr. N.K. 12/9) 1485'ten itibaren yöredeki müslüman hâne sayısı altmış ikiden seksen yediye çıkarak bir artış gösterirken hıristiyan hâne sayısı 489'dan 447'ye düşmekte, bunun başlıca sebebinin ise göçler olduğu anlaşılmaktadır. Burada yeni kurulmuş müslüman köyü zikredilmemektedir.

XVI. yüzyıl başlarında çoğunlukla Yörükler'den oluşan yeni Türk grupları İzlâdi yöresine yerleşti. Osmanlı kitâbî kaynakları genellikle bu konuda bilgi vermemektedir. 922 (1516) tarihli Niğbolu sancağı tahririnde (BA, MAD, nr. 11) eski Bulgar köyleri yanında Kamerli-i Bâlâ, Kamerli-i Zîr ve Tursunca şeklinde Türkçe isimli üç yeni müslüman köyünün adı geçer. Yeni göçmenlerin yoğun olarak gelişiyle birlikte müslüman nüfusu % 11'den % 40'a yükselerek esaslı bir artış gösterdi. Tahrir kayıtlarının ciddi olarak incelenmesi, 1516 tahririnde kayıtlı köylerin bu tarihten on yıl veya biraz daha önce kurulmuş olduğunu göstermektedir. Nitekim Tursunca köyünün Tursun, Kara Yûsuf ve Atmaca adlı kişiler tarafından kurulduğu dikkati çeker. Defterdeki isim kayıtlarında Tursun'un oğlu Umur'un hâlâ hayatta olduğu ve oğlu Mürüvvet'in imamlık yaptığı, bunun da dört oğlunun bulunduğu görülmektedir. Kara Yûsuf da hayatta idi ve altı oğlu deftere kaydedilmişti. Bütün bunlar hızlı nüfus artışının bir göstergesidir. Başlangıçta yeni yerleşimcilerin gelişiyle yaşanan sıkıntılar 1516'da büyük ölçüde halledildi. Müslümanlar seksen dokuz hâneden 310 hâneye yükseldi, hıristiyan nüfus da yine tedrîcen çoğaldı.

Merkezî hükümet, hıristiyan nüfusun birçoğuna yeni yerleşimcilere karşı kendilerini koruyabilmeleri için derbendci statüsü vermiş, bu durum hıristiyan nüfusun güçlenmesine yol açmıştır. Bulgaristan'da müslüman-gayri müslim nüfusun karışık olduğu birçok yerde sıkça uygulanan bu metotla her zaman istenilen sonuç elde edilmekteydi. Diğer bir istikrar unsuru da Osmanlı ordusunda hizmet gören yardımcı hıristiyan güçler olan voynukların büyük gruplar halinde bu bölgelere yerleştirilmesidir.

Önemli bir köy olan Pirdop'ta 988'de (1580) otuz ikiden fazla voynuk ailesi sayılmıştır. 947 (1540) tahririnden (BA, TD, nr. 416) durumun istikrara kavuştuğu, her iki kesimin nüfusunda sıhhatli bir büyüme olduğu görülmektedir. XVI. yüzyılın huzurlu ortamında İzlâdi'nin nüfusunun en üst seviyeye çıktığı, 1516 tahririyle mukayese edildiğinde bunun iki katından fazla olduğu görülür. 1580'de (BA, TD, nr. 718) müslüman nüfus toplam nüfusun % 45'ine ulaşmıştır. Bu sırada tahrirlerden anlaşıldığına göre bütün eski hıristiyan köyleri genellikle mühtedilerden oluşan müslüman gruplara sahiptir. Diğer taraftan Türkler'le meskûn köylerde mühtediler hemen hiç görülmemektedir. 1580'de Paşayiğit (İzlâdi) bir kasaba olarak geçer. Burası biri cuma camii olan, diğerleri Mahmud Çelebi ve Yeniçeri Mustafa tarafından inşa edilen üç mescide sahipti ve bir kaza merkeziydi. Böylece bir asır zarfında (1479'da 18 hâne) tamamıyla müslümanlardan oluşan bölgenin en kalabalık yerleşim birimi haline geldi. Kazanın iktisadî durumu sadece ziraata dayalı değildi. XVI. yüzyıl tahrirleri, çeşitli köylerde ovanın eteğinde madencilik yanında haddehâne atölyeleri, demir dövmeye mahsus su ile çalışan değirmenler (samakov), demir fırını (vigne), bir başka köyde de keçe sıkıştırma tezgâhları (kebe dolabı) bulunduğunu göstermektedir. Paşayiğit bal mumu üretiminde önemli bir yerdi ve bal mumu keten sanayiinde kullanılırdı.

XVII. yüzyıl boyunca iklim şartlarındaki değişmenin etkisiyle ("Küçük Buzçağı") yüksek dağların bulunduğu bir yöre olan İzlâdi'de ziraî üretimde azalma oldu ve kötü bir döneme girildi. Ölümler ve daha sıcak olan alçak bölgelere yapılan göçler yüzünden nüfusta süratli bir düşme görüldü. Hıristiyanlar 1580'deki nüfuslarının yarıdan fazlasını, müslümanlar ise % 36'sını kaybetti. Öte yandan mahallî halk arasında görülen ihtidâ olayları da hıristiyan nüfusun azalmasının bir başka etkeniydi. 1052 (1642) yılına ait Mufassal Avârız Defteri'nde (BA, TD, nr. 775) Dušantsi'nin üçte birinin müslüman olduğu görülmektedir. Yine Mirkovo ve yeni kurulmuş olan Kiliseköy'ün nüfusunun yarıdan fazlası müslümandı. En büyük değişiklik ise Ladžene köyünde olmuş, 1580'de % 20'si müslüman iken özellikle ihtidâlar sebebiyle bu oran 1642'de % 84'e çıkmıştı. Eski bir köy olan Trakan bu tarihte tamamıyla yok olmuştu. Bu değişiklikler sebebiyle kazanın toplam nüfusunun % 52'sini müslümanlar oluşturuyordu. Daha sonraki yüzyıl zarfında bu seyir yükselerek sürdü.

1103 (1692) tarihli divana sunulan bir arzuhalden, 1642 tahririnde zikredilen Kiliseköy'ün on dört hıristiyan ve on dört müslüman hâneye sahip olduğu, cuma camii olmadığından bir cami inşası için izin istendiği ve bölgedeki hayır sahiplerinden Hasan b. Hüseyin'in bu inşaatı üstlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca hıristiyan kültür hayatının bazı izleri de bölgede görülmektedir. Voynuk köyü olan Pirdop'ta Slav yazmalarını çoğaltan bir mahallî okul bulunmaktaydı. XVII. yüzyıl sonlarına doğru Daskal Georgi, Pirdopikija Damaskin ve hemen hemen aynı zamanda Tichonravovskij Damaskini gibi zamanın çok meşhur eski Bulgar manuskriptlerini (yazma) yaptı. Pirdop'ta hıristiyan eğitimi yapılan bir okul da mevcut olmalıdır.

İzlâdi bölgesinin nüfusu bir asırdan fazla bir zaman boyunca düşmeye devam etti. 1165 (1752) tarihli Avârız Defteri'nde (BA, MAD, nr. 2846) müslümanların sayısının biraz gerilediği, hıristiyanların sayısının ise yarı yarıya düştüğü görülmektedir. Bölgede müslüman nüfus nisbeti % 65 olmuştur. Bu değişiklik, kısmen iki önemli ve kalabalık hıristiyan yerleşim biriminin İzlâdi kazası sınırlarının dışında bırakılmış olmasından kaynaklanmıştır. İmtiyazlı bir statüye sahip oldukları anlaşılan bu iki yerleşim birimi Klissura (Osmanlılar'ın Prasadin Derbendi) ve Koprivštitsa'dır (Avretalan). Avretalan, Kanûnî Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'ın evkafı arasında olup XVI. yüzyılın ilk yarısında tesis edilmişti. Klissura ise çok daha eskiydi. Bu huzurlu ve müreffeh yerleşim birimlerine İzlâdi hıristiyanlarının birçoğu göç etmiştir. Son nüfus durumunu 1290 (1873) tarihli Tuna Vilâyet Salnâmesi vermektedir. Burada her iki cemaat için de XIX. yüzyılın tipik artışı gözlenmekte, müslümanlar yaklaşık üç, hıristiyanlar ise dört katına çıkmış bulunmaktadır. Nüfus hâne üzerinden sayıldığından hıristiyan-müslüman nüfusun yarı yarıya olduğu görülmekte, fakat müslüman hânelerinin % 4,7 artmış olmasına karşılık hıristiyan hânelerin % 6,7 oranında artması sebebiyle hıristiyan nüfusun çoğunluğu teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O sırada hıristiyanlar da vaktiyle Türkler tarafından kurulmuş köylerde oturuyorlardı. Kamerli-i Zîr'in (Dolna Kamartsi) hemen tamamı, Kalanlar'ın ise üçte biri hıristiyandı. 1752'de yirmi beş müslüman hâneye sahip olan bir zamanların büyük köyü Tursunca yok olmuştu. Böylece Osmanlı idaresinin son zamanlarında, eski hıristiyan köylerinin tedrîcî İslâmlaşma sürecine müslüman Türk köylerinin hıristiyanlaşması katılarak iki yönlü gelişme meydana geldi.

1286 (1869) tarihli Tuna Vilâyeti Salnâmesi İzlâdi kasabasında yedi cami, 147 dükkân ve atölye, on iki han, bir hamam ve bir kilisenin var olduğunu belirtir. XIX. yüzyıl Bulgar kaynakları, İzlâdi kasabasının nüfusunu sadece kırkı Bulgar hânesi olmak üzere 5-6000 olarak verir. XVIII ve özellikle XIX. yüzyılda İzlâdi kasabası ve büyük bir köy olan Pirdop'ta eğirme işi, dokuma, aba, şayak ve kilim yapılıyordu.

1878-1879 Türk-Rus Savaşı, İzlâdi ve köylerindeki müslümanlar ve İslâmî hayat için bir felâket oldu. Türkler ve mühtediler dahil olmak üzere bütün müslümanlar göç etmek zorunda kaldı, kasaba tamamıyla metruk bir hale geldi. 1880'de sadece 1570 kişi kalmıştı. Daha sonra da durum pek değişmedi. 1946'da yakın çevredeki dağ köylerinden gelenler ve Makedonyalı göçmenlerle İzlâdi'de hâlâ 2786 nüfus bulunmaktaydı. Ladžene ve Kiliseköy gibi bazı eski müslüman köyleri bütün nüfusunu kaybetti. Kiliseköy 1881'den 1892'ye kadar boş durdu; geride tek bir müslüman dahi kalmadı. 1891'de K. Jireček şehirde minareleri yıkılmış bazı camiler gördüğünü belirtmektedir (Das Fürstenthum Bulgarien, s. 420). Günümüzde XVIII. yüzyıla ait saat kulesi dışında Osmanlı dönemiyle ilgili herhangi bir eser kalmamıştır. 1978'de Zlatitsa büyük bir köy olan Pirdop'la birleşti ve Srednogorie adıyla bilinir oldu.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA