"Hüzün ve keder evi" mânasına gelen Beytülahzân'ın, Ken'ân ili olarak anılan Suriye'de Şam (Dımaşk) ile sahil arasında bir kasabada olduğu rivayet edilir. Beyt-i Ahzân, Beytülhüzn ve Külbe-i Ahzân Beytülahzân'la aynı mânaya gelen diğer terkiplerdir. Azmîzâde Hâleti'nin, "Sen idin Külbe-i Ahzân'a koyan Ya'kūb'u / Ayırıp Hazret-i Yûsuf gibi göz nûrundan / Getirip aşk-ı ilâhîyi gönül hânesine / Kapıdan baktırayım ey gam-ı dünyâ seni ben" mısralarında görüldüğü gibi bu tabir mecazen "dünya" anlamını da taşır. Hz. Ya'kūb'un on iki oğlu içinde en güzeli ve en akıllısı olan Yûsuf'u babası çok sevdiği için diğer kardeşleri onu kıskanırlar ve bu yüzden kendisini ortadan kaldırmaya karar verirler. Bir gün Yûsuf'u gezmeye götürme bahanesiyle babalarından izin alırlar ve daha önce kararlaştırdıkları gibi sahrâda bir kuyuya atarlar, babalarına da onu bir kurdun yediğini söylerler. Oğlu Yûsuf'un hasretiyle durmadan ağlayan Hz. Ya'kūb'un gözlerine perde iner. İzzet Molla'nın, "Maksûd kolaylıkla azîzim ele girmez / Çeşm etdi fedâ Yûsuf'a Ya'kūb-ı mahabbet" beytinde buna işaret edilmektedir.
Divan şairleri kendilerini Hz. Ya'kūb'a benzeterek sevgiliden uzakta geçen günlerini Külbe-i Ahzân'da geçirmiş sayarak bu mânaya gelen diğer terkipleri de başta teşbih, telmih, mübalağa ve istiare olmak üzere birçok edebî sanat için kullanırlar. Sünbülzâde Vehbî'nin, "Gam-ı hicrân beni hem-hâlet-i Ya'kūb edeli / Girye vü nâlişime Külbe-i Ahzân ağlar" beyti bu düşüncenin şiire aksetmiş bir örneğidir.
"Yûsuf u Züleyhâ" mesnevilerinde Hz. Ya'kūb'un Külbe-i Ahzân'a kapanması, günlerini orada geçirmesi, gördüğü rüyalar, Cebrâil ile konuşup teselli araması ve Hz. Yûsuf'un Mısır'a gelen bir Ken'ânlı'dan memleketini, babasını ve kardeşlerini sorması, bu kişinin Ken'ân iline döndükten sonra Beytülahzân'a varıp başından geçenleri Hz. Ya'kūb'a anlatması ayrıntılı olarak ve müstakil başlıklar altında işlenmiştir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi