İbrânîce'deki asıl adı, "ekmek evi" anlamına gelen Beytlehem'dir. Arapça'da ise bu terkip, Beytülahm şeklinde ifade edilmiştir. Kelime Batı dillerinde ve hıristiyan kutsal kitabında Bethléem şeklinde yer almaktadır.
Beytülahm Kudüs'ün 8-10 km. kadar güneyinde Yuda bölgesinde, denizden yüksekliği 800 m. olan bir şehirdir. Tel Amarna tabletlerinde (m.ö. XIV. yüzyıl) Bit ilu Lahama (Lahmu) şeklinde geçmektedir ki "tanrı Lahama'nın evi" demektir. Lahama Ken'ânîler'in bereket tanrısıydı. Şehrin bereketli ve verimli topraklar üzerinde bulunması sebebiyle bereket tanrısı Lahama'ya nisbet edilmesi muhtemeldir. Buraya "bereket evi" anlamında Beyt-Efrat da denilmektedir. Ayrıca Filistin'in Galile bölgesinde Nazareth'e (Nâsıra) yaklaşık 11 km. mesafede aynı adı taşıyan bir şehir daha vardı (Yeşû', 19/15).
Yahudi kutsal kitabında Hz. Ya'kūb'a oğlu Bünyâmin'in annesi Rahel'i (Rachel-Râhile) gömmesi söylenen yer Beytülahm'dir (Tekvîn, 35/19-20, 48/7; I. Samuel, 10/2). Beytülahm bazı komşu şehirlerle birlikte Yahuda kabilesinin merkezi oldu. Orada Yahuda ve karısı Tamar'dan doğma, Perets'in soyundan olduklarını ileri süren bir kabile yerleşmiş, Hz. Dâvûd'un babası Yesse de onların neslinden gelmişti (I. Samuel, 16/10 vd.; Rut, 4/12-13). Rut kitabında anlatıldığına göre Hâkimler devrinde Beytülahm, ekilip biçilmeye elverişli tarlaları bulunan bir yerleşim yeri idi. Mika'nın hikâyesinde Levi soyundan olduğu bildirilen genç ile Hâkimler kitabında sözü edilen câriye bu şehirden gelme idi (bk. Hâkimler, 17/7, 19/1). Dâvûd ve onun asker akrabaları bu şehirde doğmuş, Samuel Dâvûd'a burada kutsal yağ sürerek onu krallığa hazırlamıştı (I. Samuel, 16/1-13). Samuel döneminde Beytülahm önemli ibadet merkezlerinden biriydi (I. Samuel, 9/12-14). Saul'ün idaresinin sonunda şehir bir müddet bir Filistî garnizonu oldu. Hz. Dâvûd'un Filistîler'le savaşırken, "Keşke biri Beytülahm'de kapının yanındaki kuyudan bana su içirse" dediğinde üç yiğit askerinin suyu alıp gelmesiyle ilgili kutsal kitap anlatımı o zaman şehrin müstahkem olduğunu göstermektedir (II. Samuel, 23/14-17). Ayrıca Hz. Süleyman'ın oğlu Rehoboam da Kudüs'ü korumak gayesiyle diğerleri yanında Beytülahm'i de tahkim etmişti (II. Tarihler, 11/6). Sürgünde Bâbil'e götürülen Beytülahmliler sürgünden sonra yine aynı şehre döndüler (Ezra, 2/21; Nehemya, 7/26) ve Bar Kohba isyanına kadar burada oturdular. Ancak 135'te Bar Kohba'nın ordusundan geriye kalanların kökünü kazımak için orada bir Roma garnizonu kuruldu. Daha sonra Beytülahm'e putperest bir topluluk yerleşti. Bunlar Adonis adına şehrin kenarındaki koruda bir de tapınak kurdular.
Hıristiyan geleneği İnciller'deki "Dâvûdoğlu" ifadesine dayanarak Hz. Îsâ'nın da Hz. Dâvûd gibi Beytülahm'de doğduğunu kabul eder (I. Samuel, 17/12; Matta, 20/31, 21/9, 15, 22/42; Markos, 10/47; Luka, 18/38; krş. Markos, 12/35-37; Luka, 20/41). Müslüman coğrafyacılara göre de Hz. Îsâ burada doğmuştur. Ancak bu konuda İnciller'de verilen bilgiler dolayısıyla hıristiyan araştırmacılar arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Matta ve Luka İncilleri'ne göre Îsâ burada doğmuştur (Matta, 2/1-6; Luka, 2/4, 15; Yuhanna, 7/42). Markos ve Yuhanna İncilleri'nde ise bu hususta bir açıklık bulunmamakta, sadece Îsâ'nın Galile'den geldiği belirtilmektedir (Markos, 1/9; Yuhanna, 7/42). Bu bilgiye dayanarak bazı hıristiyan yazarlar Îsâ'nın doğum yerinin Galile'nin Nâsıra kasabası (bk. Matta, 2/23) olduğunu ileri sürmüşlerdir (E. Renan, s. 12; Ch. Guignebert, s. 94-102). Guignebert, Nâsıra'nın 11 km. kuzeyinde Beytülahm adını taşıyan başka bir yer daha olduğunu hatırlatarak Hz. Îsâ'nın milâttan önce 4'te orada doğduğunu söylemektedir (Jésus, s. 101). Bu yerleşim yerinden bugüne bir şey kalmadığı da belirtilmektedir (Grand Dictionnaire Universel, II, 648). Matta İncili'nde, Beytülahm'de Îsâ doğduğunda müneccimlerin doğudan Kudüs'e gelip Kral Hirodes'e onun doğduğunu haber vermeleri üzerine kralın Beytülahm ve civarında iki yaşının altındaki bütün erkek çocukları öldürttüğü, ancak Îsâ'nın Meryem ve Yûsuf tarafından Mısır'a kaçırılarak kurtarıldığı anlatılır (Bab 2). Luka İncili'nde Nâsıra'dan Beytülahm'e Yûsuf ile gelen Hz. Meryem'in bir hanın yemliğinde Îsâ'yı doğurduğu, bu kutlu doğumu ve Îsâ'nın kurtarıcılığını meleklerden öğrenen çobanların hana gelerek kundaktaki Îsâ'yı gördükleri ve meleklerin müjdesini oradakilere bildirdikleri ifade edilir (2/4-19).
İlk hıristiyanların Beytülahm'i Hz. Îsâ'nın doğum yeri olarak görmeleri, Mika'daki (5/2) Mesih'le ilgili şu anlatıma dayanmaktaydı: "Ve sen, Yahuda binleri arasında bulunmak için küçük olan Beyt-Lehem Efrata! İsrail üzerine hükümdar olacak adam bana senden çıkacak; ve onun çıkışı eski vakitten, ezelî günlerdendir." Doğumun ilk defa "şehrin doğusundaki bir mağarada" gerçekleştiği şeklinde açıklanması, Justin Le Martyr'e (ö. 165) kadar geri gider. III. yüzyılda Origène'den itibaren mağaranın yeri şimdiye kadar aynı kalmıştır. II. yüzyılda Beytülahm Roma İmparatoru Hadrian tarafından tahrip edilmişse de Konstantin'in imparatorluğunun başlangıcında imparatorun annesi Helene mağaranın (Beytülahm'de Meryem'le oğlunun sığındığı, orada Meryem'in memesinden yere süt damladığına inanılan, bu yüzden "süt mağarası" diye adlandırılan ve hastaların şifa aradıkları ayrı bir ziyaret yeri vardır; bk. ERE, VIII, 637) üzerine "Îsâ'nın Doğum Günü Kilisesi" veya "Meryem Kilisesi" diye adlandırılan bir kilise yapımını başlatmış (326), bu kilise oğlu tarafından 333'te tamamlanmıştır. Kilise Bizans idaresine baş kaldıran Sâmirîler tarafından tahrip edilmiş (529), ancak daha sonra Justinien onu bugünkü şekliyle yeniden yaptırmıştır. Binanın cephesinde girişin üst kısmında Îsâ'nın doğumu ve Doğu'nun krallarının ona tâzimi tasvir edilmiştir. Beytülahm 614'te İranlılar'ca zaptedildiğinde, bu tasvirin insanları Doğu kıyafetiyle göstermesi dolayısıyla, yapıya dokunmamaları istenmiştir. V. yüzyılda meşhur hıristiyan ilâhiyatçısı Jerome (ö. 420) bu şehirde yerleşmiş ve orada bir de manastır yaptırmıştır. Jerome kutsal kitabın Latince tercümesi Vulgate'ı hazırlarken şehre yakın köylerde yaşayan yahudi bilginlerinden faydalanmıştır. Beytülahm'deki kilisenin altında, Jerome'un içinde yaşadığı söylenen küçük bir mağara hâlâ ziyaret edilmektedir. Beytülahm'de Jerome'dan başka birçok hıristiyan azizi yaşamış ve orada manastırlar kurmuşlardır. Daha sonraki dönemlerde misyonerler buraya akın etmiş, çeşitli hıristiyan mezhepleri çok sayıda kilise ve manastır, okul ve yurt yapma yarışına girmişlerdir.
IV. yüzyıldan itibaren hıristiyanlarca kutsal bir ziyaret yeri sayılan, aynı zamanda Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman'ın mezarlarının da burada Hz. Îsâ'nın doğduğu mağarada bulunduğuna inanılan (yahudiler Hz. Dâvûd'un mezarının Kudüs yakınındaki Siyon dağında olduğunu kabul ederler) Beytülahm'de ayrıca hem yahudiler hem hıristiyanlar hem de müslümanlarca mübarek bilinen Râhile'nin türbesi gibi kutsal yerler de vardır. Müslümanlar, Hz. Ömer'in 636'da Kudüs'ün fethi için yaptığı yolculuk sırasında Beytülahm'de namaz kıldığı yerdeki mihrabı ziyaret ederler. Kur'ân-ı Kerîm'de geçen Meryem kıssasında sözü edilen olayların Beytülahm'de geçtiğine inandıkları için şehir onlarca da mübarek kabul edilir. Aslında Kur'an'da Beytülahm adı hiçbir yerde geçmez. Nesâî'nin kaydettiği bir hadiste ise Beytülahm Hz. Îsâ'nın doğduğu yer olarak belirtilir ("Ṣalât", 1). Meryem sûresinde Meryem'in Hz. Îsâ'ya hamile kaldığında uzak bir yere çekildiği, doğum sancıları sırasında bir hurma ağacına dayanmak zorunda kaldığı, bu ağaçtan hurma alıp yemesi için dalını silkelemesi emredildiği açıklanmaktadır (Meryem 19/22-26). Çevresinde hurma ağacı bulunmadığından Beytülahm'de geçen bu olay, Meryem'in temizliği ve iffeti dolayısıyla dayandığı ağaç kütüğünün bir mûcize eseri olarak meyvelendirildiği ve ona lutfedildiği şeklinde yorumlanmıştır.
Beytülahm müslümanların Kudüs ve çevresini almalarından itibaren bir zarar ve hasarla karşılaşmadı. Haçlı seferleri sırasında şehir savaşsız Haçlılar'ın eline geçti (1099). Kudüs'ün ilk Haçlı krallarından I. Baldwin ve II. Baldwin Beytülahm Kilisesi'nde taç giydiler. Haçlılar şehirde bir de hisar yaptılar (bu hisar, Beytülahm'deki hıristiyanlar ve Hebron'daki müslümanlar arasındaki savaşlar sırasında 1489'da yıkılmıştır). 1110 yılında burada bir piskoposluk oluşturuldu. 1187'de Selâhaddîn-i Eyyûbî Filistin'i fethettiğinde Beytülahm de müslümanların eline geçmiş oldu. Ondan sonra geçici bir süre şehir Yafa Antlaşması'yla hıristiyanlara bırakıldıysa da daha sonra yeniden müslümanların eline geçti. Memlükler'den sonra 1516'dan itibaren 1917 yılına kadar kesintisiz olarak 401 yıl Osmanlı Türkleri'nin hâkimiyetinde kaldı. Bu süre içerisinde Beytülahm Kilisesi varlığını korudu. Zaman zaman Avrupa'daki hıristiyan krallar bu kilisenin bakım ve onarım işlerine yardımda bulundular. Ancak Beytülahm'deki farklı hıristiyan cemaatlerin arasındaki mücadeleler kilisenin zarar görmesine yol açtı ve milletlerarası sürtüşmelere sebep oldu. Kiliseden 1847'de çalınan gümüş yıldız Kırım Savaşı'nın çıkmasında rol oynayan etkenlerden biridir. Bütün bu durumları göz önünde bulunduran Türk idareciler, kiliseyi çeşitli hıristiyan cemaatleri ve onların âyin düzenlerine göre bölümlere ayırmaya mecbur kaldılar ve bu uygulama günümüze kadar devam etti.
1948'e kadar Beytülahm'de nüfusun çoğunluğunu hıristiyanlar oluşturmaktaydı. Bu tarihte İsrail'den kaçan Arap göçmenlerin buraya sığınmasıyla durum değişti. 1967'de Beytülahm'i İsrail savaşsız olarak işgal etti. 1973'te şehirde aynı adı taşıyan bir üniversite kuruldu. Şehrin nüfusu 1978'de 9000'i Filistinli mülteciler olmak üzere 34.000 idi. Bu sayı 1980'de 25.000'e düşmüştür. Beytülahm ve üç ilçesinde müslümanlardan başka Roma Katolik, Grek Ortodoks, Süryânî Ortodoks, Süryânî Katolik ve Melkitler dışında çeşitli Protestan mezhepleri, Mârûnîler ve hıristiyan Ermeniler vardır. Öte yandan şehir, özellikle Hz. Îsâ'nın doğumu (Christmas) kutlamalarında (Latin Katolikleri'nde 24-25 Aralık'ta, Ortodokslar'da 6-7 Ocak'ta, Ermeniler'de 19-20 Ocak'ta) birçok hıristiyan tarafından ziyaret edilmektedir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi