Yamuna nehrinin iki kıyısında kurulan şehir, Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'nin 206 km. güneyindedir. XVI-XVII. yüzyıllarda önce Lûdîler döneminde Delhi Sultanlığı'nın, ardından Bâbürlü Devleti'nin başşehri olan Agra, bugün sadece Bâbürlü sanatının şaheserlerini barındırması sebebiyle tanınmaktadır. Önemli bir kısmı Hindular (% 80) ve müslümanlardan (% 15) oluşan Agra'nın nüfusu 1.585.704 (2011), aynı adı taşıyan bölgenin nüfusu ise dört buçuk milyon civarındadır. Bölgenin yüzölçümü 4041 km2'dir.
Agra'nın bulunduğu bölge, Sûrisana Devleti'nin bir kısmını teşkil ediyordu. İranlı şair Mes'ûd-i Sa'd-i Selmân'a (ö. 1121) göre Agra, Gazneli İbrâhim zamanında (1059-1099), Hint Valisi Mahmud Şah tarafından 1081'de Çavhanlar'dan alındı. Bu dönemde Agra'nın tuğladan yapılmış müstahkem bir kalesi bulunuyordu. Delhi Sultanı Alâeddin Şah zamanında Biyana eyaletine bağlandı. Stratejik önemi olan Agra, İskender-i Lûdî tarafından yeniden inşa edilerek (1495) hükümet merkezi oldu. Bugün kenar mahallelerinden biri hâlâ İskender adını taşımaktadır. Onun idaresi zamanında Agra'nın önemi giderek arttı; İslâm dünyasından birçok âlim, şair, hukukçu, sûfî ve sanatkâr gelerek buraya yerleşti. Böylece Agra kısa zamanda kültürel faaliyetlerin merkezi haline geldi. Son Lûdî Hükümdarı Sultan İbrâhim (1517-1526), Pânîpet Meydan Savaşı'nda Bâbürlü Devleti'nin kurucusu Bâbür'e yenilince şehir Bâbürlüler'in başşehri oldu (1526). Bu dönemde çok gelişen Agra, Ekber Şah'ın (1556-1605) saltanatı sırasında Yamuna nehrinin her iki tarafına doğru genişlemeye devam etti. Cihangir (1605-1627) ve Şah Cihan (1628-1658) dönemlerinde de önemini sürdürdü ve Bâbürlüler dönemi boyunca idarî ve askerî bir merkez oldu. XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Cât ve Maratalar idaresinde kalan şehir, 1803'te İngiltere'nin hâkimiyetine girdi. İngilizler'e karşı verilen istiklâl mücadelelerinde önemli rol oynayan Agra, Hindistan tarihinin çeşitli dönemlerinde siyasî önemini korudu.
Agra şehri, eski bir yerleşim noktasından başlayarak asırlar boyunca gelişigüzel ve tedricî olarak büyüdü. Bütün ana yollarının Yamuna nehrine ulaşması dışında şehir tamamen plansızdı. Evler, Yamuna nehrinin iki kıyısında yer aldığı halde asıl şehir nehrin batı kıyısında gelişti. Agra şehri, Ekber Şah zamanında en önde gelen ticaret, kültür, eğitim ve sanat merkezi idi. XVI. asrın sonlarında Agra'yı ziyaret eden Monserrate (1580) ve Ralph Fitch (1585) gibi seyyahlar, burayı kalabalık nüfuslu, muhteşem bir şehir olarak tasvir ederler. Bugün de kültür, ticaret ve sanayi merkezi olan şehirde 1927'de kurulan Agra Üniversitesi ve ona bağlı altı fakülte bulunmaktadır.
Agra'da Bâbürlüler dönemine ait dünyaca tanınmış sanat eserlerinin en muhteşem örnekleri bulunmaktadır. Bâbür'ün türbesi, Ekber Şah'ın Yamuna nehrinin sağ kıyısında inşa ettirdiği kale, Cihanârâ Begüm Camii ve Mescidi, Ekber Şah, Mirza Gıyâs Bey, Nurcihan Hatun türbeleri ile Tac Mahal* bunlar arasında sayılabilir. Agra'nın en meşhur sanat eseri olan Tac Mahal'i Şah Cihan, daha çok Mümtaz Mahal olarak tanınan karısı Ercümend Bânû Begüm için 1646-1653 yılları arasında yaptırmıştır. Tac Mahal Türbesi, Osmanlı mimarı Muhammed Îsâ tarafından inşa edilmiştir. Ayrıca resmî toplantı salonları olarak bilinen Dîvân-ı Âm ve Dîvân-ı Hâs, şehrin önemli sanat eserleri arasında yer alır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi