mRNA, Lipitler, Sakkaroz, Sodyum Klorür, Potasyum Klorür, Mono Potasyum Fosfat, suyu alınmış çift bazlı Sodyum Fosfat ve su.
Bunlar; sırlı bir simya formülünün içeriğinde yer alan maddeler değil, Pfizer/Biontech aşısının içinde bulunan maddeler. Kimyacıların yakından tanıdığı bu maddelerden 'lipit'in yağ olduğunu ve mRNA'nın çevresini bir tabaka halinde sararak onu koruduğunu, Sakkaroz'un ise bildiğimiz şeker olduğunu ve aşıyı dondurulma aşamasında bozulmalara karşı muhafaza ettiğini belirtelim. Sodyum Klorür bildiğimiz tuz, Mono Potasyum Fosfat ise genellikle gübre olarak kullanılan bir inorganik bileşik. Diğerleri de kimyasal bileşikler. Su ise aşıdaki içeriğin vücuda taşınması için formülde otomatik olarak var.
Şu anda dünyada Kovid-19'a karşı en etkili korumayı sağladığı belirtilen bu formülün, bir başka deyişle Biontech aşısının, içeriğindeki maddelerin hangi 'mikro dozlarda' kullanımıyla elde edildiği ise şimdilik Coca Cola formülü gibi bir sır.
Prof. Dr. Uğur Şahin, eşi Dr. Özlem Türeci ve elbette ortakları Pfizer'la anlaşma sağlanabilirse bu formül Türkiye'de de üretilebilecek, ancak şu aşamada bunu beklemek fazla 'iyimser' olur. Biontech aşısının Türkiye'ye sınırlı dozda gelmiş olması bu iyimser beklentileri doğurdu, ancak insanlığı kurtaracağı söylenen bir aşının formülü de olsa kimse sırrını kolay kolay paylaşmak istemiyor işte.
ESKİ RANDEVULAR GEÇERLİ
Bu aşamada yapılabilecek tek şey, Biontech aşılarından daha fazla temin etmek. Bilindiği kadarıyla Türkiye'ye 4.5 milyon doz Biontech aşısı geldi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün akşam yaptığı açıklamada hali hazırda ikinci doz randevusu olanları da kapsayan bir düzenlemeye gidildiğini söyledi. Buna göre Biontech için ilk doz ile ikinci doz arası 6 ila 8 haftaya dek uzatılacaktı. Açıklama böyleydi, haliyle ikinci doz randevusu olanlar Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ve e-Nabız sistemine girip randevularını kontrol ettiler. İlk saatlerde randevuların yaklaşık bir ay süreyle ötelendiği görülüyordu, ancak eski randevular da iptal edilmemiş görünüyordu. Sistem, yeni randevu almak için eski randevuların iptalini istiyordu. Eski randevularını iptal edenler minimum 15 gün gecikmeyle yeni randevular almak durumunda kaldılar.
Sağlık Bakanı'nın açıklamasının ardından Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemalettin Aydın'ı aradım. "Randevusu oluşturulmuş olanlar için bir değişiklik söz konusu olmayacak" dedi. Ve haklı çıktı. Sabah yine Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada randevusu olanların ikinci doz aşıyı olabileceği belirtildi.
Yani 'iptal', iptal edilmiş oldu, başa dönüldü. Sabah yapılan açıklama dün akşamdan yapılmış olsa ne kafalar karışacak, ne de zaten randevusu olanların aşı günü ertelenmemiş olacaktı.
İNGİLTERE VE İSRAİL MODELİ
Kafa karıştıran bu hızlı karar değişikliğini, dünyada Biontech ve diğer mRNA aşılarını uygulayan ülkelerin temel aşı stratejileriyle birlikte ele alalım. Aşılamada en başarılı iki ülkeden biri İsrail ise diğeri de İngiltere.
İngiltere, mRNA aşılarının ilk dozda da koruyuculuğu yüksek olduğu için mümkün olduğu kadar çok insana ilk dozu uygulayıp, ikinci dozu olabildiğince ötelemeyi (10-12 hafta arası) temel strateji olarak benimsedi. Buna FDA (ABD İlaç ve Gıda İdaresi) karşı çıktı. Ancak İngiltere bildiğini okudu. Ana stratejiden sapmamak -hele de yolun yarısında- stratejiniz tartışmalı bile olsa en iyi yoldur. Ve zaman, İngiltere'yi haklı çıkardı.
İsrail de benzer bir stratejiye yöneldi. Tabii İsrail'in aşıdaki başarısının tek sırrı bu strateji değil. Çünkü İsrail'in, Pfizer/Biontech aşısını bir an önce temin etmek için Pfizer'e piyasa değerinden daha fazla ücret ödediği bir sır değil. Reuters'in geçtiği bir haberde, adı açıklanmayan bir yetkilinin Tel Aviv'in doz başına 30 dolar ödediği bilgisini verdiği yazıldı. Bu rakam diğer ülkelerden istenen ücretin iki katı civarındaydı. Dolayısıyla erken sipariş ve yüksek ödeme İsrail'in en önemli avantajıydı.
Ama İsrail, aynı zamanda İngiltere gibi ilk dozları önceleyen bir strateji izledi. Son verilere göre dün itibarıyla İsrail, yaklaşık 5 milyon 400 bin doz aşı uyguladı. İkinci dozu da olanların sayısı ise yaklaşık 5 milyon 100 bin. Bu durumda toplamda ülkenin yüzde 60'ı aşılanmış oluyor. Tabii İsrail'in nüfusu az (yaklaşık 9,5 milyon), bu yüzden işleri daha kolay. Ee bir de Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 'Filistinli sağlık çalışanlarını da aşılayın bari' talebini de bencillikle "Aşı stokumuz ancak kendi vatandaşımıza yeter" diyerek reddedince işleri daha da kolaylaştı.
Fransa ve Almanya da benzer stratejiyi kısmen uyguladı. Bu iki ülkede iki doz arası 10 haftaya kadar çıkabiliyor. Peki, biz de en baştan böyle bir stratejiye yönelsek ne olurdu? Aşılama, toplumun geneline yayılsın fikrine kimse karşı çıkmayacağı için bu strateji pekâlâ uygulanabilirdi. Sağlık Bakanlığı da bu ana stratejiyi şeffaf biçimde kamuoyuyla paylaşırdı ve dünkü kargaşa olmazdı.
Bundan sonra gelecek yeni parti dozlarda ne bir tür strateji izleneceği, Milli Güvenlik Kurulu gibi devlete tavsiyelerde bulunma yetkisine haiz hale gelen Bilim Kurulu'yla yapılacak toplantılardan sonra Sağlık Bakanlığı'nca kamuoyuyla paylaşılmalı. Aksi takdirde 'savaş' devam ederken yapılan taktiksel değişiklikler mücadeleye zarar veriyor.