SCÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, son günlerde kene ısırmalarına bağlı artan KKKA hastalığı ile ilgili uyarılarda bulundu. Demirören Haber Ajansı'na (DHA) açıklama yapan Bakır, KKKA'nın diğer yıllara göre bu yıl yüksek rakamlara ulaştığını, ancak kıyaslama yapabilmek için yıl sonunun beklenmesi gerektiğini söyledi. Doğada 850 kene türü olduğunu söyleyen Bakır, "Bunlardan 30'a yakını virüs taşıyor ama esas hastalığı bulaştıran 'Hyalomma marginatum' dediğimiz türü bu virüsü taşıyor ve bulaştırıyor. Bizim bölgemizde de maalesef bu kene türleri var" diye konuştu.
'TÜRKİYE'DE ÖLÜM HIZI YÜZDE 5'
Kene vakalarında, diğer ülkelere göre Türkiye'de kaba ölüm hızının düşük olduğunu belirten Prof. Dr. Bakır, "Koronavirüs bir pandemi oluşturan kendine özgü bir hastalıktır. Farklı yerlerde farklı mortalite oranları verilmektedir. Bu iki hastalık biraz farklıdır. KKKA'nın da bizim ülkemizdeki mortalitesi yüzde 4-5 civarındadır. Bunu diğer ülkelerle belki kıyaslayabiliriz. Diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman bizdeki mortalite diğer ülkelerdeki mortalitelerden çok düşüktür. Çünkü dünya genelinde 40'a yakın ülkede KKKA bildirilmiş durumda ve buradaki mortaliteler de yüzde 30 hatta yüzde 80'e kadar ölüm hızı bildirilen ülkeler var. Dolayısıyla biz bunlarla kıyasladığımız zaman bizim ülkemizdeki KKKA ile ilgili ölüm hızı yüzde 4-5 diğer ülkelere göre çok düşük. Biz de iyi tıbbi bakım ve vakanın erken gelmesi önemli bir rol alıyor. Bizdeki mortalite diğer ülkelere göre düşük" dedi.
ÇALILIK VE OTLUK BÖLGELER, RİSKLİ ALAN
Prof. Dr. Bakır, keneye karşı vatandaşları da şöyle uyardı:
"KKKA kenenin tutunması ya da çıplak elle keneye dokunulmasıyla bulaşıyor. Kene hayvanlarda ya da doğada otlak, çalılık alanda ya da ormanlık alanda bulunuyor ve doğaya çıkan vatandaşlarımız keneyle tesadüfen karşılaşıyor. Kene de tırmanarak vücudun herhangi bir yerine tutunuyor. Genellikle kasık gibi, koltuk altı gibi, ense gibi yerler olmak üzere vücudun değişik yerlerine tutunabiliyor. Riskli alanlar da genellikle çalılık ve otluk alanlardır. Bu alanlara giden vatandaşlar korunmak için giysilerine dikkat etmesi gerekiyor. Bir diğer önlem olarak açık renk giysi giymeliler. Çünkü açık renk kıyafetlerde çabuk fark ediliyor. Bu alanlarda piknik yaptıkları zaman keneyi daha çabuk fark edebilmek için açık renkli örtü kullanmalarında yarar var. Kırsal alandan döndükten sonra ya da tarla bahçe gibi alanlardan döndükten sonra da vücudu kene açısından taramak gerekiyor. Eğer vücutta kene bulunursa çıplak elle değil varsa bir eldivenle eğer yoksa poşet veya bezle tutarak bir kerede çekerek çıkarmak gerekiyor. Keneyi parçalamamak ve bütünlüğünü bozmamak gerekiyor. Çünkü içerisinde bulunan kan ve sıvılar yayılırsa o da hastalığın bulaşmasının sebebi olabiliyor. Eğer bunu yapamayacaksa en yakın sağlık kuruluşuna başvurması gerekiyor."
'EN PRATİK ÇÖZÜM AŞIDIR'
Aşı çalışmaları hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Bakır, "Bundan birkaç gün önce Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Emine Alp Meşe'nin bir toplantısı oldu. Şu anda Faz 1 çalışmaları bitmiş, Faz 2 çalışmalarına devam eden bir aşı çalışması var. Bunlar biraz süreç isteyen, zaman gerektiren bir süreç. Geniş hasta guruplarında deneyerek, Faz 2, Faz 3 çalışmalarını bitirmek gerekiyor ki ondan sonra uygulanabilir olsun. Bu konuda çalışmalar devam ediyor. Ama henüz uygulanabilir bir aşının olmadığını söyleyebilirim. Ama ülkemizde bu aşının geliştirilebilmesi için Faz 2'ye doğru giden bir çalışma var. Keneyi doğadan uzaklaştırmak mümkün değil dolayısıyla ilaçla keneyi yok etme gibi bir çalışma zaten yok. Bu hastalığın hayatımızdan uzaklaşması için en pratik çözüm aşı. Dolayısıyla virüsün kendisine karşı aşı ya da kenenin tutunmasıyla alakalı aşıların geliştirilmesi gerekiyor. Bunların hepsiyle ilgili çalışmalar var ama şu anda elimizde kullanabileceğimiz bir aşı yok. Önümüzdeki süreçte aşı bunların en iyi çözümü olacak ya da herhangi bir koruyucu ilaç geliştirmek olacak. Bu alanda da çalışmalar var ama henüz elimizde uygulayabileceğimiz bir aşı bulunmamakta" diye konuştu.
'DESTEK TEDAVİSİ GEREKİYOR'
Hastalıkta mücadelede destek tedavisi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Bakır, "Bunun için de en önemli şeyi kan ürünleri oluşturuyor. Bu kan ürünlerini verebilen her yer bu tedaviyi yapabilir. Bu tedavide iki tane önemli şey var. Birincisi destek tedavisini yapabilmek, ikincisi ise yoğun bakım ünitesine sahip olmak. Ülkemizde bir çok hastane bu tedaviyi yapabilecek imkanlar var. Şu an eskisi kadar çok sık hastalar gelmiyor ama bazen yer bulamama nedeniyle talepler oluyor. Bizim de yerimiz olduğu zaman kabul edip tedaviye başlıyoruz. Bizim bu hastalıkta 2003 yılından bu zaman kadar tecrübemiz var. Ama bütün ülkemizdeki hastaneler bunu başarıyla tedavi edebiliyor. Genelde nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos aylarında her sene bir artış görünüyor. Bu sene de aynı bekliyoruz, ağustos ayının sonu gibi eylül aylarının başı gibi vaka sayıları azalacak" ifadelerini kullandı.