Yaşadığımız çağda ulus ötesi iletişim ve işbirliği ağları sermaye, teknoloji transferi ve yeteneklerin dolaşımının yanı sıra teröristlerin bilgi birikimleri ve organize suç örgütlerinin tecrübelerinin transferini de kolaylaştırmaktadır. Böylesi bir ortamda sınırlı ulusal politikalar ile terörle mücadele etme çabaları gittikçe daha etkisiz kalacaktır. Terör örgütlerinin günümüzde bu denli etkili hale gelmelerinde kendi aralarındaki kapasite ve bilgi transferi konusundaki etkileşimlerinin yanı sıra bu örgütlerle mücadele etmekten sorumlu devletlerin kendi aralarındaki işbirliği konusundaki eksikliklerinin ve hantallıklarının rolü de büyüktür.
Terör olaylarının artması ile birlikte devletlerin meşruiyetleri sorgulanır hale gelmektedir. Ancak devletler kendi aralarında işbirliği yaparak bu sorunların üstesinde birlikte gelmek yerine dar çıkarlarına odaklanmaktalar. Birçok devlet diğer ülkelere zarar veren teröristlere ses çıkarmamakta hatta çoğu zaman bu örgütleri doğrudan ve dolaylı olarak destekleyebilmektedirler. Böylesi bir durum terörün hayat bulduğu ekosistemi geliştirmekte ve eninde sonunda o ekosistemin oluşmasına engel olmayanları da vurabilmektedir. Bu tehditlerle başa çıkabilmek için onlar gibi düşünebilen ve çok daha seri ve esnek hareket edebilen yeni ve dinamik kurumlar ve süreçlere ihtiyaç duyulmaktadır.
Ulus devlet sınırları içerisinde düşünmek, çıkarları bu dar kapsamda tanımlamak ve dar bir şekilde hareket etmek terörle mücadele konusunda son derece etkisiz kalmaktadır. Devletler arasında tanım konusunda ortaya çıkan çelişkiler, eşgüdüm konusunda meydana gelen çekinceler ve ortak iş yapabilme konusunda ortaya çıkan engeller terör örgütlerinin alanlarını ve etkinliklerini genişletmelerine neden olabilmektedir. Buna bir de ideolojik eksenli farklılaşmalar eklenince bütün aktörlerin birbirlerinin çıkarlarını tehdit edebilecekleri yeni alanlar doğmaktadır. Devletler bu muğlak alanları yeri geldiğince birbirlerinin aleyhlerine kullanabileceklerini düşünmektedirler ancak böylesi muğlaklıklar terör ve organize suç şebekelerinin çok daha fazla işlerine yaramaktadır.
Sırtında terör yükü olan Belçika'nın başkentinin ortasında başka bir terör örgütüne çadır açtırması vizyonsuz yaklaşımın göstergesidir. Devletler arasındaki çelişkiler ve anlayış farklılıkları terör örgütlerinin istifade edebilecekleri bir zemin sağlamaktadır. Radikalleşme süreçleri için en elverişli ortam güvenlik ve aidiyet hislerinin zayıfladığı, dışlanmanın ve muğlaklığın arttığı durumlarda ortaya çıkmaktadır.
Avrupa henüz yeni terör dalgasının çok başında ancak bu yeni dalgayı önlemek için gerekli zihinsel dönüşümü yapmayıp terörle mücadele konusunda işbirliğinden kaçınırsa bu dalganın altında kalabilir. Türkiye için ise çok daha karmaşık bir tablo söz konusu. Türkiye bir yandan 20. yüzyıla ait geç etno-milliyetçi terör örgütü PKK ile mücadele ederken, diğer yandan yanı başında ortaya çıkan yeni oluşumları yakından takip etmektedir. Bu örgütler sahada birbirlerine rakip olsalar da birbirlerinin varlıklarından meşruiyet devşirmektedirler. Bu örgütlerin kendi aralarındaki kapasite ve tecrübe transferleri de hem Türkiye'yi hem de AB'yi zor durumda bırakmaktadır. Ülkeler arasındaki işbirliği ve eşgüdüm eksikliği ise bu terör dalgasını önleme konusundaki en önemli eksikliktir.