Geçen sene G20 dönem başkanlığını yapan Türkiye, 2016 için bayrağı Çin'e teslim etmişti. 2008'den bu yana küresel ekonomiyle ilgili çözüm bekleyen konular bir kez daha 4-5 Eylül tarihlerinde Hangzhou'daki G20 Zirvesi'nde masaya yatırılacak.
Krizden sonra geçen sekiz seneye rağmen küresel ekonominin huzura kavuştuğunu söylemek çok zor. G20 zirvelerinde konuşulan yüzlerce reformdan birçoğunun hayata geçirilememesi küresel ekonominin düzlüğe çıkmasına engel olmaktadır.
G20 küresel ekonomiye dair problemleri koordineli bir şekilde çözmek için kurulmuş olan bir platform olsa da ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları son 3-4 yıldır bu platformun etkinliğinin azalmasına neden olmaktadır. Bunun neticesinde ülkeler daha dar kapsamlı ortak çalışmalar ile ekonomik sorunlara çare aramaya çalışıyorlar.
Bu kapsamda Türkiye ile Çin arasında önemli alanlarda işbirliği yapma potansiyeli bulunmaktadır.
Öncelikle her iki ülke de İkinci Dünya Savaşı sonrası dizayn edilen küresel yönetişim sisteminin günümüzdeki güç dengesini yansıtmadığını ve dolayısıyla mevcut sorunlara çözüm üretemediğini her fırsatta dile getirmektedir.
Son dönemde IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlardaki gelişmekte olan ülkelerin rolü artırılmış olsa da, bu kurumlar küresel ekonominin ihtiyaçlarına cevap vermenin çok uzağındadır.
Örneğin, dünya genelinde altyapı sorunlarını çözmek için trilyonlarca dolarlık yatırımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Her G20 zirvesinden sonra yeni altyapı yatırımlarının küresel ekonomi için önemi vurgulansa da konuyla ilgili ortak bir girişim şu ana kadar gerçekleşmemiştir. Dünya Bankası'nın da bu yatırım ihtiyacını karşılayacak finansman kapasitesi bulunmamaktadır.
Çin, bu finansman sıkıntısına alternatif sunmak adına Asya Altyapı Yatırım Bankası'nın (AIIB) kurulmasına öncülük etti. Son yıllarda altyapı yatırımlarına oldukça önem veren Türkiye de AIIB projesine "kurucu üye" statüsünde dahil oldu. ABD ve Japonya ise kendi siyasi ajandalarına hizmet etmediğinden dolayı AIIB'ye katılmadılar. Çin, Türkiye ve diğer kurucu üyeler bu girişimin başarılı olması için finansman, kurumsallaşma ve operasyon alanlarında sıkı bir işbirliği içinde hareket etmeleri gerekmektedir.
G20'nin çözüm üretemediği başka bir alan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarıdır.
Derecelendirme piyasasındaki üç büyük oyuncu pastanın yaklaşık yüzde 90'ına sahiptir. Piyasada rekabetin olmaması işlerini düzgün bir şekilde yapmalarının önüne geçmektedir. Hatta Çin, Rusya ve Türkiye gibi ülkeler bu kurumların kararlarının ekonomik rasyonaliteden ziyade siyasi motivasyona dayandığını öne sürmektedirler. Üç büyük kuruluşunun dominant gücünden rahatsız olduğunu ima eden G20 üyeleri, derecelendirme piyasasında rekabetin artmasına yönelik adımların atılması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Ancak aradan geçen sekiz yıla rağmen konuyla ilgili henüz ortak bir adım atılmış değil.
Başını Çin'in çektiği BRICS ülkeleri yeni bir uluslararası kredi derecelendirme kuruluşunun kurulması için düğmeye bastılar. Bu kurumun dünya genelinde itibar kazanması için birçok ülkenin desteği gerekmektedir.
Türkiye'nin de bu konuda Çin ve diğer BRICS ülkelerine sağlayacağı teknik ve operasyonel destek önem arz etmektedir.
Küresel ekonomiye katkı sağlayacak bir diğer Türkiye-Çin işbirliği yeni İpek Yolu olarak bilinen "Bir Kuşak, Bir Yol" (OBOR) projesidir. OBOR, Doğu ile Batı arasında mallar, hizmetler, insanlar ve fikirlerin taşınmasını hızlandıracak bir projedir.
Çin bu projeye verdiği önemi her fırsatta dile getirmektedir.
Ancak OBOR kuşağında yer alan ülkelerin çoğu şu an için projeye ciddi manada destek sağladıkları söylenemez.
Çin proje için gerekli olan altyapı çalışmaları, düzenlemeler ve kurumsal yakınlaşmayı hızlı bir şekilde bitirerek projenin hayata geçmesini arzuluyor.
Çinli yetkililer bu aşamada Türkiye'den kritik katkılar beklemektedir. Çin'in bu konudaki önemli beklentilerinden birisi, Türkiye'nin iyi ilişkiler içinde olduğu Orta Asya ülkelerini OBOR'un hızlandırılması için teşvik etmesidir.
Türkiye ayrıca altyapı inşasında son yıllarda elde ettiği bilgi ve deneyim ile OBOR'a ciddi katkılar sağlayabilir.
Türkiye ve Çin gibi kritik öneme sahip gelişmekte olan ülkelerin kendi aralarında kuracakları işbirlikleri mevcut küresel yönetişim sisteminin yetersiz kaldığı veya siyasal nedenlerden dolayı çözmeye yanaşmadığı sorunlara yönelik alternatif çözüm önerileri ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir. Bu işbirliklerinin çeşitliliği ve kapsadığı ülke sayısının artması küresel ekonomik problemlerin çözümüne yönelik gelişmiş ülkelerin üzerindeki baskıyı artırarak daha hızlı hareket edilmesini sağlayabilir.