Merkez bankalarında başkanın değiştiği dönemler kamuoyunun her zaman ilgisini çekmiştir. Hafta içinde Murat Çetinkaya'nın Merkez Bankası başkanı olarak atanması ile birlikte aylardır merakla beklenen karar çıkmış oldu. Ekonomi çevrelerinin ve piyasaların yeni döneme dair ilk sinyalleri pozitif.
Merkez Bankası'nı ve yeni ekibini bu dönemde zorlu sınavlar bekliyor. Küresel ekonominin 2008'deki krizden bu yana bir türlü toparlanamaması, başta merkez bankaları olmak üzere ekonomik ve siyasi kurumların üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Böyle bir konjonktürde merkez bankalarının politikaları ve hedefleri bütün dünyada hararetli bir şekilde tartışılmaktadır.
Merkez Bankası 2002'den bu yana enflasyon hedeflemesi odaklı bir para politikası uygulamaktadır. Bu politika sayesinde enflasyon uzun yıllar sonra tek hanelere indirilmiştir. Merkez Bankası, küresel krizin ilk evresinden sonra uygulamış olduğu politikalar ile Türkiye'nin bu süreci en az yara ile atlatmasına yardımcı olmuştur. Ancak, son beş yılda enflasyon hedefinin tutturulamamasından ve 2012'den sonra küresel sermayenin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yönelik yatırım iştahının azalması ile döviz kurunun üzerindeki baskının artmasından dolayı Merkez Bankası faiz konusunda katı bir tutum izlemiştir.
Merkez Bankası'nın kontrolü dışında yaşanan gelişmeler (petrol ve gıda fiyatları ve dışsal şoklar gibi) enflasyonu arttırdığında, hedefi tutturmak için alınan faiz kararları, enflasyonu düşüremediği gibi ekonomik büyümeye zarar verebilmektedir. Joseph Stiglitz ve Jeffrey Frankel gibi önemli iktisatçılar, enflasyon hedeflemesinin dünya genelinde artık istenen sonuçları vermediğini, dolayısıyla para politikasına yönelik yeni araçlarının ve hedeflerin tartışılması gerektiğini vurgulamaktadırlar.
Bu yeni dönemde Türkiye'de politika yapıcıların, akademisyenlerin ve iş dünyası temsilcilerinin Merkez Bankası için alternatif hedeflerin neler olabileceğini tartışmaları gerekmektedir. Eğer bu tartışmalar sonucunda fiyat istikrarını ve ekonomik büyümeyi gözetecek makul bir para politikası hedefi ortaya konabilirse, hükümetin ve Merkez Bankası'nın bu hedefi uygulanmaya geçmesi için gerekli adımları atmalarını bekleyebiliriz. Bununla birlikte, Merkez Bankası'nın politika hedefi ne olursa olsun, para politikası araçlarıyla ekonomik büyümeye sadece kısa vadede etki edilebileceğinin, uzun vadeli büyüme için ise yapısal reformların daha kritik olduğunun unutulmaması gerekmektedir.