Geçtiğimiz hafta İran'ın ABD'ye ait RQ-4 Global Hawk adlı İHA'yı düşürmesinin ardından Washington ve Tel Aviv'deki savaş yanlıları bekledikleri anın geldiğini düşündüler. Trump da savaş yanlılarının beklentilerini karşılamak adına İran'ı cezalandıracak spesifik bir hedefe yönelik saldırı emri verdiğini ancak 150 kişinin hayatını kaybedeceğini öğrenmesi üzerine saldırıya on dakika kala emri geri aldığını açıkladı. Bu durum İran ile gerilimin tırmanacağının önemli göstergelerinden biri.
Peki Trump gerçekten İran'a yönelik bir savaşın gerekli olduğunu düşünüyor mu? İlk bakışta buna evet cevabı vermek oldukça zor. Zira Trump savaşın gerekli olup olmadığına ilişkin kanaatini seçimler üzerinden ele alıyor ve savaşın seçim kaybettirdiğin farkında. Nitekim New York Times, Trump'ın Fox News'teki en sevdiği yayıncılardan birinin Başkanın İran'a yönelik bir savaş kararı alması halinde yeniden seçilme şansıyla vedalaşabileceği yorumunda bulunmasının kendisini çok etkilediğini ileri sürdü. Trump'ın saldırıdan son anda vazgeçmesi, İran'a karşı sert görünme ve sert davranma ile bir savaşın içine girme konusundaki isteksizliği arasındaki gerilimi ortaya koyuyor.
Trump dışında İran'a yönelik savaşın gereksiz olduğunu düşünenler de çoğunlukta. Washington'daki akil kişiler savaşın ABD'ye ve bölgedeki müttefiklerine maliyet üreteceğinin farkında. ABD'li bir yetkili İran'a yönelik savaş/saldırı kararının ortaya çıkarabileceği maliyetleri ifade ederken uzunca bir listeden bahsediyor. Körfez'deki petrol taşımacılığının tehlikeye girmesinden ABD müttefiklerinin hedef haline getirilmesine, Irak'tan Suriye ve İsrail'e birçok alanda İran'ın ABD'nin kendi askeri varlıkları dahil birçok noktayı hedef alabileceğinden bahsediyor. Nitekim geçtiğimiz haftalarda İran bu kaygıları derinleştirecek birçok girişimde bulundu.
Öte yandan İran'ı çevreleme yönündeki yol haritasının nasıl hayata geçirileceği konusunda Washington'da kafa karışıklığı açık bir biçimde ortaya çıktı. Trump'ın asıl derdi selefi Obama'nın yaptığı nükleer anlaşmadan vazgeçerek İran'ı nükleer müzakereler konusunda masaya yeniden oturtmaktı. Trump daha iyi bir nükleer anlaşmayla İran'ın nükleer kapasitesini sıfırlama peşinde koştu ve ambargo silahını devreye soktu. Ancak İran dosyasını eninde sonunda şahinlerin eline teslim etti. Trump'ın dosyayı teslim ettiği Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton İran'da rejim değişikliğinin mümkün olduğunu düşünüyor ve bunun için İran'a yönelik nükleer meselenin çok ötesinde on iki maddeden oluşan bir liste oluşturdu. Bolton, Washington'da hala Irak Savaşı'nın gerekli olduğunu düşünen birkaç şahinden biri.
Dışişleri Bakanı Pompeo da Bolton gibi İran konusunda oldukça şahin düşüncelere sahip biri. O da nükleer anlaşmanın yeterli olmayacağını söylüyor ve İran'ın başta balistik füze kapasitesini zayıflatmayı ve Irak ile Suriye'deki milis unsurlarını çekene kadar ambargoların devam etmesi gerektiğini düşünüyor. Pompeo bu politikayı "İran'ı normal bir devlet olmaya zorlama" olarak formüle etmiş durumda. CIA direktörü Haspel de Tahran'a maksimum baskının işe yaracağını düşünüyor ve Amerikan asimetrik imkanlarını İran'a karşı kullanmaktan çekinmiyor.
Yani mesele sadece İran'ın nükleer programı değil. Amaç İran'ı kendi evine geri döndürecek bütün araçları kullanmak. Bu konu da Bolton ve Pompeo yalnız da değil. İsrail ve Suudi Arabistan bölgesel jeopolitik karmaşayı ve Trump iktidarını bir şans olarak görüyor. İki ülke de şu sıralar Pompeo ile birlikte İran'a karşı küresel koalisyonun kurulmasına destek peşinde.
Trump İran'a yönelik kapsamlı baskının İsrail'in yaklaşan başkanlık seçimlerinde desteğini almak için gerekli olduğunu düşünse de krizin kontrolsüz tırmandırılmasının kendisini ani bir karara zorlayacağının da farkında. Bu nedenle Trump ambargonun en iyi çözüm olduğu konusundaki fikrini değiştirmek istemiyor. İran'ın dini lideri Hamaney'e yönelik sembolik ambargo kararının arkasında da bu gerekçe var. Yani şahinleri sakinleştirmek
Tahran ise ABD'nin insansız hava aracını (İHA) düşürmenin keyfini sürüyor. İranlı generaller düşürülen İHA önünde canlı yayınlara çıkarken İran'lı muhafazakarlar "ABD'ye ölüm sloganları" eşliğinde Amerikan dronunun düşürülmesini kutluyorlar. Ambargolardan yorgun düşmüş halk savaştan korksa da ABD'ye karşı direniş söyleminin cazibesi eşliğinde rejimin arkasında durmaya devam ediyor.
Yine de İran'a yönelik savaşı sınırlandıran asıl gerekçeler bunlar değil. Amerikan yönetimindeki Tahran'ı çevreleme stratejisinin muğlaklığının yanı sıra hem savaşın bizatihi kendisinin hem de İran'ın maliyet üretme olasılığı savaşı bir tercih olmaktan çıkarıyor. Bunlardan ilki halihazırda devam eden Suriye krizinin İran'a yönelik bir saldırıyla kontrol edilmesi zor bölgesel bir kaosa dönüşmesi. Öte yandan Irak'taki ABD varlığı İran'ın ilk hedefleri arasında yer alıyor. Ortadoğu mevcut jeopolitik kargaşalar düşünüldüğünde Irak ve Suriye'de daha fazla derinleşmiş bir krizi kaldıracak gibi görünmüyor. İran'ın İsrail'i hedef alması ise ABD için kabus senaryosu olabilir. Körfez'deki petrol taşımacılığı ve deniz güvenliğinin daha fazla riske girmesi, Yemen'de Suudi Arabistan'ın yeni bir durumla karşı karşıya gelmesi, Afganistan'daki ABD askerlerinin hedef alınması gibi bu maliyet listesine eklenecek birçok mesele var.
Trump henüz büyük bir dış politika kriziyle karşılaşmadı. İran büyük ihtimalle Trump'ın en büyük imtihanı olacak.