Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MURAT ASLAN

Türkiye karşıtları neden ısrarla Hafter’i destekliyor?

Libya'da baş döndürücü gelişmeler görüldükçe Akdeniz'in suları bir başka ısınmaya başladı. Birçok devlet, büyük hesaplarının peşinde, Libya'yı maske olarak kullanmaya ve uzun vadeli çıkarlarını Libya'da kurulan kirli denklem dahilinde gerçekleştirmeye çalışıyor. Yorum yapabilmek için "Libya oyunu"nu anlamak için, oyuna dahil olan ülkelerin ana amaçlarının ve stratejilerin incelenmesinde fayda var. Ancak öncelikle Libya'nın, halen istismar edilen iç dinamiklerini anlamak gerekiyor.

Libya'da 2011'de yaşanan devrim birçok dengesizliği beraberinde getirdi. Muhtemel bir ihtilali engellemek için yıllarca evlerinde oturup maaş olan Libya Ordusu, devrimde ne Kaddafi ne de devrimin yanında yer aldı. Sonuçta devrim başarılı olunca devrimciler ya aşiret ya da bölgecilik ekseninde örgütlendi. Diğer bir ifadeyle ülkede dağınık birçok silahlı örgüt oluştu. NATO'nun devrimi destekleyen hava harekâtı sonrasında sahadan uzak kalmayı tercih etmesi, Libya'yı uzun bir geçiş dönemine mahkûm etti. Bu arada BM'nin devreye girmesiyle imzalanan Libya Siyasi Antlaşması demokrasiye geçişi ön plana çıkarırken Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni meşru hale getirdi. Ancak siyasi çalkantılar gölgesinde, bölgecilik esasına dayanan güç dağınıklığı giderilemedi.

Güç boşluklarının ortaya çıkmasıyla, devrimde yer almayan ancak devrimin nimetlerinden faydalanmak isteyen bir kitle türedi. Diğer bir ifadeyle devrimde kan dökenler devrim sonrası günlük hayatlarına dönerken, devrimi TV kanallarından izleyenler devrimin kahramanı olmayı istedi. Nitekim Halife Hafter de bu grubun içinde yer alıyor. Libya Ordusunun eski üyesi Hafter başarısız olduğu savaş sonrasında, esir düştüğü Çad'dan salıverilince ABD'ye gitti. ABD vatandaşlığı "verildi" ve Libya Devrimi sonrasında Libya'ya "gönderildi". Libya ordusunun dağılan kadrosuna üniforma dağıtıp, meşru hükümete bağlı bir subay olarak Libya Merkez Bankası fonlarından kendisine ve toparladığı milislere maaş bağlattı. Ancak hedefinin yeni bir "Kaddafi" olarak ortaya çıkmak olduğu anlaşıldı. Libya'nın geniş coğrafyasının çöl karakterinden yararlanarak nüfuz alanını genişletmeye çalıştı.

Hafter'in Libya doğusunda bir güç merkezi olarak algılanması diğer devletlerin dikkatini kısa sürede çekti. Doğu Akdeniz'de 1999 yılında başlayan "doğal gaz" mücadelesi siyasi arenayı şekillendirmeye başladığında, Mısır'da Sisi enerji politiğin ve İslâm karşıtlığının dışa vurumu olarak projelendirilmişti. Hafter'in otoriter arzuları fark edilince Libya'da da darbe projesi geliştirildi.

Peki aşağıda bahsedilecek devletler neden Libya'yı şekillendirmek istedi?

Birçok farklı neden ileri sürmek mümkün. Bir kısmı için Doğu Akdeniz'in kontrolü bağlamında, Türkiye'nin kıyılarına hapsedilmesinin bir yolu Türkiye'nin karşıt kıyılarla irtibatının kesilmesi. Yani Mısır'daki askerî darbe ile sağlanan iklimin Libya'da sağlanması, böylece doğal gazın çıkarılması ve transferinde Türkiye'nin enerji denklemine dahil edilmemesi istendi. Ancak Libya ile imzalanan Münhasır Ekonomik Bölgenin Sınırlandırılması Muhtırası bu hesabı bozdu. O halde Hafter'e verilen misyon öncelikle bu antlaşmanın ortadan kaldırılması. Bir başka deyişle Trablus'taki meşru hükümetin devrilmesi ve Hafter'in kişisel emelleriyle enerji bloku olarak bilinen devletlerin ajandasının ortak paydada Türkiye aleyhine Libya'yı şekillendirmesi.

Tabii diğer devletler açısından Libya, enerji odaklı çıkarlardan ibaret değil. Hafter'e destek veren ülkeler tek tek ele alındığında paydası Hafter olan ve eşitsizliğin diğer tarafında Türkiye'nin yer aldığı ilginç bir manzara ortaya çıkıyor. Şimdi bu ülkeleri ele alalım:

Fransa açısından orta Afrika'ya ulaşmanın en kolay yolu Libya'dan geçiyor. Fransa, eski sömürgelerle yaptığı bağımsızlık antlaşmalarıyla bu devletleri haraca bağlamış durumda. Tabi Total'in Doğu Akdeniz ihalelerini ve Libya petrolüyle Çad'da işletilen altın madenlerini de hatırlamak gerekiyor. O halde Fransa Hava Kuvvetlerinin neden Misrata'da keşif uçuşu yaptığı ve COVID sürecine rağmen Paris'ten Bingazi'ye askerî malzeme yardımının mantığı anlaşılıyor.

Rusya, "sıcak denizlere inme" amacını Suriye'den kiraladığı üslerle gerçekleştirdi. Ancak Libya, Rusya'nın Akdeniz'deki varlığını perçinleyecek, Batı'nın Doğu Akdeniz'deki ajandasına kelepçe takacak fırsatlar sunuyor. ABD'nin de küresel siyasette "dinlenmeye" geçmesi Rusya'nın frenlenmesini önlüyor. Bu nedenle diğer ülkelerin de ABD ile iş birliği yaparken Rusya'yı da seçenek olarak görmesi mümkün hale geliyor. Ayrıca Rusya'nın Libya'ya özel şirket görüntüsüyle asker göndermesine ve son olarak sekiz savaş uçağı göndermesine destek veren veya sessiz kalan devletlerin çelişkilerinin hangi düzeye ulaştığı görülmekte.

Suudi Arabistan ve BAE, son dönemde revizyonist bir politika izlediği görülmekte. Bu iki ülkenin hassasiyeti olan husus kendi ülke içi kırılganlıkları. Bu nedenle dikkat dağıtmak için hasım yaratma ve paranın gücünü kriz bölgelerine doğrudan veya dolaylı yansıtma stratejilerini uyguluyorlar. Bu iki ülke için en büyük tehdidin Müslüman bir toplumun demokrasiyle yönetilmesi olduğu açık. Bu nedenle hem Türkiye modeli hem de Libya'da demokrasinin tesisi özellikle bu ülkeler için kâbus niteliğinde. Bu kapsamda Suriye'de Esed rejimi ve Rusya ile iş birliği içinde olan BAE, Hafter'e desteğin tüm masraflarını üstlenmiş durumda.

Mısır, Libya'da Hafter'in iktidara gelmesiyle kendine benzer askerî bir rejimle komşu olacak. Yani Sisi'nin demode bir başka versiyonu olan Hafter, Sisi şeklinde klonlanmış olacak. Bu nedenle iktidarını Suudi ve BAE parası üzerinde kurgulayan ve İsrail'e taviz vermekten geri durmayan Sisi'nin, bu ülkelerin istekleri doğrultusunda Libya'da Hafter'i desteklemesi gayet normal görünüyor.

Hafter'e yardım eden ülkelerden en anlaşılmaz olanı Ürdün. İsrail'in Batı Şeria'yı ilhakının konuşulduğu şu günlerde BAE'nin Libya politikasını desteklemesi Ürdün için paradoks. Nihayetinde BAE, İsrail'in en sadık dostu haline geldi. İsrail ise her zaman olduğu gibi, ön plana çıkmayarak "akıllı" politika izliyor ve BAE'yi yönlendiriyor.

ABD, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerin 'önce kazananı gör, sonra pozisyon al' yöntemini sahiplendiği görülüyor. Türkiye ile aynı çıkarlara sahip bu devletlerin halen yedek kulübesini tercih etmesinin nedeni de böylece anlaşılıyor.

Sonuçta Libya'nın meşru hükümetine hem ahlaki duruşu hem de âli çıkarları bağlamında somut destek veren iki ülkeden birisi Türkiye (diğeri Katar). Doğu Akdeniz denklemi ve rejim kaygıları eşliğinde, Hafter'i destekleyenlerin ortak paydasının meşru Trablus yönetimini devirmek suretiyle aslında Türkiye'ye karşı bir girişim içinde oldukları açıkça görülüyor. Türkiye'nin bölgesel çıkarları için Libya'da Trablus hükümetinin bekasının ve Libya'nın bütünlüğünün korunması gerekiyor. Bu nedenle Trablus hükümetinin askerî başarıları sonrası, Türkiye'nin Libya'daki pozisyonunun sağlamlaştırılması, gerekirse Libya'da da Katar'dakine benzer bir üslenme tercihi gerekebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA