Amerikan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü 'Suudi Hükümetinin Cemal Kaşıkçı'nın Öldürülmesindeki Rolünü Değerlendirmek' başlıklı raporunu kamuoyuna açık hale getirdi. Muhammed bin Selman'ın (MBS) İstanbul'da Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'yı yakalamak veya öldürmek üzere operasyonuna onay verdiğini değerlendirdiklerini belirten raporun açıklanmasını daha önce Başkan Trump engellemişti. Daha önce de bildiğimiz MBS'nin haberi olmadan bu operasyonun gerçekleştirilemeyeceğine vurgu yapmasının ötesinde, rapor Amerikan hükümetinin MBS'yi doğrudan sorumlu tuttuğunu ilan etmesi açısından önem taşıyor. Amerikan istihbaratının bu değerlendirmesini daha önce okuyan İstihbarat ve Dış İlişkiler komitelerindeki senatörler Suudi Arabistan'a silah satışına engel koymuşlardı ancak Trump giderayak bu satışa Kongreye rağmen onay vermişti. Raporun açıklanmasıyla Biden yönetimi Yemen politikasındaki değişiklikler sonrasında ABD-Suudi ilişkilerini yeniden dizayn etme adına ikinci somut adımı atmış oluyor.
İstihbarat raporunda belirtilen şekilde Suudi Arabistan'da karar verme mekanizmalarının MBS'nin kontrolünde olduğu biliniyordu. Rapor, buna ilaveten, MBS'nin kilit bir danışmanının ve yakın korumalarının operasyonda yer almasını ve veliaht prensin daha önce Kaşıkçı'nın da içlerinde olduğu ülke dışındaki muhalifleri susturmak için şiddet kullanmasını delil olarak gösteriyor. Bu değerlendirmede dikkat çeken nokta, MBS'nin emriyle operasyonun organize edilip edilmediği konusunda bir şey söylenmiyor. Operasyonun MBS tarafından onaylı olduğu ve aksinin mümkün olmadığı belirtiliyor ve muhaliflerin susturulması operasyonun amacı olarak gösteriliyor ancak MBS'nin doğrudan emriyle organize edildiğini iddia etmiyor. Bunun sebebi de ya istihbaratın elinde bununla ilgili kesin delil yok ya da delili açıklayabilecek durumda değiller. Ancak Senatör Lindsey Graham'ın Aralık 2018'deki deyimiyle "ortada tüten tabaca yok, tüten testere var."
Biden yönetimi işbaşına geldikten hemen sonra Yemen'de Suudilere desteğini keseceğini açıklamış ve insani yardımın devam edebilmesi için Husilerin terörist ilan edilmesi kararından geri dönme sinyalleri vermişti. Biden'ın İran'la nükleer anlaşmaya dönmek istediği ve Suudilerin bundan endişeli olduğu da biliniyordu. Biden bu yüzden Yemen kararını açıklarken Suudileri İran'a karşı koruyacağını ilan ederek Riyad'a güvence verdi. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki de Biden'ın Suudi liderle ne zaman telefon görüşmesi yapacağı sorularına verdiği yanıtta Biden'ın denginin Kral Selman olduğunu ve Suudilerle ilişkiyi yeniden kalibre ettiklerini söyledi. Perşembe günü Biden'ın Kral Selman'la telefon görüşmesi sonrası yayınlanan açıklamada ise iş birliği cümleleri vardı ancak Kaşıkçı cinayetine herhangi bir referans yoktu. Cuma günü de daha önce açıklanacağı söylenen rapor nihayet kamuoyuna sunuldu. Bu sürece bakıldığında Biden yönetiminin İran'la nükleer anlaşma yüzünden Suudileri yabancılaştıran Obama'nın ve aşırı yakınlık gösteren Trump'ın arasında bir yerde dengeli bir ilişki geliştirmek istediği söylenebilir.
Kaşıkçı'nın hunharca katledilmesi sonrasında Türkiye konunun peşini bırakmayarak dünya kamuoyunda ciddi yankı bulmasını sağlamıştı. Olayla ilgili hazırlanan ve Türkiye'nin bilgilendirerek ciddi katkı sağladığı Dissident (Muhalif) isimli belgesel olayın birçok önemli boyutunu ortaya koymuştu. MBS üzerine yazılan kitaplara bakıldığında da veliaht prensin hızlıca yol alarak Suudi Arabistan'ı kendi vizyonu doğrultusunda dönüştürmek istediği ancak muhalif seslere tahammül etmediği biliniyordu. Kardeşleri Sultan ve Nayef'in 2011 ve 2012'de erken ölümleri Kral Selman'ın tahta giden yolda bir anda önünü açınca MBS'nin de kısa sürede veliaht prens olarak önü açılmıştı. Hızlıca hareket edip Muhammed bin Nayef gibi kuzenlerini ekarte eden MBS'nin siyasi hırsı ve "sert" yöntemleri de krallığı yakın takip edenler tarafından biliniyordu. Selman kral olduktan sonra Savunma Bakanı olan MBS'nin ilk icraatlarından biri Yemen'e müdahale olmuştu ki bu savaş halihazırda dünyanın en büyük insani krizlerinden biri haline gelmiş durumda. BAE'nin lideri MBZ'yle hareket ederek Katar'a ablukada da önemli payı bulunan MBS'nin kısa sürede ülkenin dış politikasında ana oyuncu haline gelmesi çok çabuk bir sürede gerçekleşmişti.
MBS'nin Batı'da oluşturmaya çalıştığı yenilikçi imajına en büyük darbe Kaşıkçı cinayetinden geldi. Siyasi hırsı en yüksek seviyede olan, Trump'ın başkanlığını fırsat bilerek en üst düzeyde ilişkiler geliştiren, kendini Suudi Arabistan'ı dönüştürecek lider olarak sunan MBS'in muhaliflere hiç tahammülü olmadığı da bilinmeyen bir şey değildi aslında. Ancak Batı'nın MBS'nin anlattığı hikâyeyi satın alma konusundaki hevesi de Kaşıkçı cinayetiyle kursağındakalmış oldu. Önümüzdeki dönemde Biden yönetiminin Suudilerle MBS'nin geri planda kalacağı yeni bir ilişki geliştirmek istediği görülüyor. Ortadoğu'da en önemli hedeflerinden birisi İran'la nükleer anlaşmasının tekrar hayata döndürülmesi olduğu için Biden'ın Suudilerin potansiyel muhalefetini zayıflatmak istediğini de söyleyebiliriz. MBS'nin Amerikan devleti tarafından Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tutulması malumun ilanı olsa da ABD'nin Suudi Arabistan'la ilişkilerinde yeni bir dönem başladığını gösteriyor.