Başkan Trump'ın ikinci kez azil sürecine muhatap olan ilk başkan olarak tarihe geçmesi önemli bir milat teşkil ediyor. Temsilciler Meclisinde kabul edilen "ayaklanmaya teşvik" suçu üzerine bina edilen azil maddesine yalnızca 10 Cumhuriyetçi temsilcinin olumlu oy vermesi de kutuplaşmanın boyutlarını gösteriyor. Demokratların Trump'ı başkanlığı bitmeden ikinci kez azille tarihe geçirme istekleri, başkanın suç işlediği için hesap vermesi gerektiği tezini gölgede bırakmıştır. Öte yandan Cumhuriyetçilerin bu sürecin aceleye getirildiği eleştirisinin haklılık payı olduğu söylenebilir ancak bunun Trump'la karşı karşıya gelmekten kaçmanın bir bahanesi olduğunu da not etmek gerekiyor. Demokratlar Kongre'nin işgalini Trump'ın yanına bırakmak istemezken Cumhuriyetçiler günleri sayılı başkanın suç işlediğini kabullenmeye cesaret edemiyor.
Bu siyasi denklem siyasi kutuplaşmanın geldiği noktayı göstermekle kalmayıp önümüzdeki dönemde Trumpçılığın devam edeceğine de işaret ediyor. Trumpçılığı sisteme inanmayan, Washington elitlerine derin şüphe besleyen, "gerçek ötesi" komploculuktan beslenen ulusalcı popülizm olarak tanımlamak mümkün. Bu akımın köklerini Irak'ın işgali ve 2008 ekonomik kriziyle sisteme yabancılaşma, daha çok kırsal bölgelerde radyo ve televizyon kanallarının beslediği "radikal muhafazakarlık" ve "Çay Partisi" adıyla ortaya çıkan mali muhafazakarlık gibi olgularda aramak mümkün. Beyaz üstünlüğünü savunan ırkçıların da normalleşerek eklemlendiği bu sisteme tepki hareketinin Trump döneminde geniş kitlelere mal olduğunu gördük. Trump'ın bireysel olarak siyasi, medyatik ve ekonomik gücünün azalacağı önümüzdeki dönemde bu hareketin nereye evrileceği ise merak konusu.
Trump'ın Amerikan demokrasisinin ırkçılık, ayrımcılık, ulusalcılığa karşı küreselcilik, şehirli-kırsal, elitlere karşı taban vb. birçok fay hattını hareketlendirdiğini söyleyebiliriz. Amerikan rüyasından (yeterince) nasibini alamadığı inancında olan kitlelerin sisteme tepkisini harmanlayan ve "Trump" markası etrafında konsolide eden başkanın tabanı üzerindeki etkisi kült bir kişiliğe kayıtsız şartsız bağlılık haline geldi. Hareketlendirdiği fay hatlarını kontrol etme gibi bir kaygısı da olmayan Trump'ın "zayıflıkla değil ancak güçle ülkeyi geri alabileceklerini söylemesi" Kongreyi işgal eden güruh için işaret fişeği fonksiyonu gördü. Yürütmenin başının taraftarlarını yasama organının üzerine salarak seçim sonuçlarını kabullenmemesi, Trump'ın azil süreciyle tamir edilemeyecek şiddette bir depreme sebep oldu. Depremin artçıları beklenirken Amerikan demokrasisinin övündüğü asırlık gücün barışçıl el değiştirmesi geleneğine de leke düşmüş oldu.
Amerikan sistemine yabancılaşan kitlelerin tepkisi karşısında Demokratların da durumu yönetme konusunda başarılı olduklarını söylemek mümkün değil. Her iki azil sürecinde de Amerikan kamuoyunun geniş desteğini sağlamayı başaramayan, Trumpçılık olgusunun sosyo-ekonomik altyapısını çözümleme çabası göstermeyen, liberal ahlakçı bir dille alttan gelen tepkiyi ırkçı olarak yaftalamakla yetinen Demokratların kutuplaşma yangınına körükle gittiklerini söyleyebiliriz. Trumpçılığın milyonlarca Amerikalı için artık kimliksel ve siyasal bir tavır haline geldiğini de görmezden gelen Demokratların son seçimlerde parti içinde sağlamayı başardıkları bütünlüğü ülke geneline ne kadar yayabilecekleri şüpheli. Dahası, Biden'ı iktidara taşıyan koalisyonun farklı kesimlerinin daha şimdiden beklentilerini yüksek tutması da Cumhuriyetçi Parti'yle ortak noktaları bulma çabalarının zayıf kalacağına işaret ediyor. Başkanlıkla birlikte Kongre çoğunluğunu da ele geçiren Demokratların parti programını uygulamaya çalışırken toplumsal desteklerini genişletme çabalarının cılız kalma ihtimali yüksek.
Trump'a ikinci azil süreci tarihe geçti ancak bu süreç Biden'ın yemin töreniyle başlayacak yeni iktidar dönemine şimdiden gölge düşürmüş durumda. 20 Ocak sonrasında Biden'ın yapmak istedikleriyle birlikte azil süreci gündemde olacak ve Demokratların yeni bir sayfa açtıklarını iddia etmeleri mümkün olmayacak. Trumpçı bazı vekillerin 21 Ocak'ta Biden'a karşı azil teklifi vereceklerini açıklamış olmaları da "Bu hikaye burada bitmez" dedirtecek cinsten gelişmeler. Biden'ın nispeten yapıcı ve birleştirici mesajlarının Cumhuriyetçi taban arasında ne kadar karşılık bulacağı da diğer bir muamma. Bu koşullar altında Biden'ın hem oldukça liberal çizgideki seçim vaatlerini gerçekleştirip hem de ülkedeki kutuplaşmayı azaltması son derece zor. Demokratların önündeki en büyük meydan okumalardan birinin Kongre işgalinin siyasal şiddetin zirvesi değil sadece başlangıcı olduğunu savunanları haklı çıkarmamak olduğunu söyleyebiliriz.
Pandemiden iklim değişikliğine, sağlık reformundan gelir eşitsizliğine, sistematik ırkçılıktan beyaz üstünlüğünü savunan aşırı gruplarla mücadeleye birçok dev sorunla karşı karşıya olan Amerikan demokrasisinin 6 Ocak yarasını iyileştirmesi zaman alacak. Trump'ın gündemden düşmesi sonrasında bir siyasal tavır olarak Trumpçılığın iyi anlaşılması ve bir rehabilitasyon planı ortaya konulması gerekiyor. Bu gerçekleşmediği takdirde kutuplaşma ve siyasal şiddetin kanayan bir yaraya dönüşme ihtimali önümüzde duruyor.