144 milyona yakın oyun kullanıldığı seçimlerin sonucu halen belirsizliğini koruyor. Ülke genelinde 74 milyona yakın oy alan Biden, 70 milyona yakın oy alan Trump'a karşı sonucu belirleyecek delege yarışında da önde gidiyor. Delege hesabında yarış iki adayın oylarının birbirine çok yakın olduğu 4 eyalete kilitlenmiş durumda. Bu yazı yayına girdiğinde belki de sonuç Biden lehine belli olmuş olacak. Perşembe günü basın toplantısında seçimde hile yapıldığını iddia eden Başkan Trump ise sonucu kolaylıkla kabul etmeyeceğini belli etti.
Pandemi koşullarında gerçekleşmesi itibarıyla tarihi nitelikteki seçimlere postayla gönderilen 65 milyonun üzerindeki oyun sayılma süreci damgasını vurdu. Eyaletlerin çoğunluğu pandemi dolayısıyla mazeretsiz postayla oy verme opsiyonunu genişletti. Başkan Trump'ın bu yönteme başından beri itiraz etmesinin nedeni koronavirüsten korunma konusunda daha hassas olan Demokrat seçmenin postayla oyu daha fazla tercih etmesiydi. Postayla oyların seçim gününe kadar sayılamadığı Pennsylvania gibi eyaletlerde oy sayma sürecinin uzun süreceği bekleniyordu.
Seçim öncesi anketler Biden'ın daha rahat bir zafere ulaşacağına işaret ediyordu ki bu gerçekleşmedi. Başkan Trump, Cumhuriyetçi eyaletlerin çoğunluğunu korumakla kalmadı birçok eyalette Cumhuriyetçi oyları artırdı. Bu da Trump'ın Cumhuriyetçi Parti'yi ne kadar dönüştürdüğünü ve parti içindeki desteğinin yüksek olduğunun ispatı oldu. Yüksek orandaki kutuplaşma her iki adayın da seçmenlerini sandığa götürmesini elzem kılıyordu ki bunu başardıkları da söylenebilir.
Trump'ın Amerikan siyasetindeki yeri ne?
Başkan Trump seçimi kaybederse ülkenin Trumpçılığı reddettiğini söylemek mümkün olmayacak. Aksine Trumpçı tavrın siyasi bir olgu haline geldiğini ve Trump'ın da Cumhuriyetçi Parti'nin geleceğinde söz sahibi olacağını söyleyebiliriz. Sosyal devlet karşıtlığı, federal devletin küçültülmesi, Washington'daki "müesses nizam"ın ve siyasi doğruculuğun reddi, göçmen karşıtlığı gibi ögeleri barındıran bu ulusalcı popülist platformun Amerikan siyasetinde kalıcı olması kuvvetle muhtemel. Dış politikada da ABD'nin tek taraflı hareket etme kabiliyetini korumak üzerine kurulu izolasyonist bir tavır bu.
Amerikan halkının yarısının bu platformu tercih etmesine karşın ülkenin diğer yarısının da Trump'ın temsil ettiği değerlere karşı geniş bir cephe oluşturduğunu görüyoruz. Biden'ın adeta "Covid adayı" olarak öne çıkması aslında kendisini Cumhuriyetçilere de kabul ettirip ülkenin genelinden daha kuşatıcı bir destek alamadığını gösteriyor. Düzenli olarak ekonomide halkın Trump'ı tercih etmesi de yarışın bu kadar yakın olmasının önemli dinamiklerinden biri oldu. "Ekonomi adayı" Trump'ın koronavirüsle mücadelede maske takmakla bile kavga eden kaotik yönetiminin Demokratları mobilize etmek için etkili olduğunu ancak ekonominin bir an önce açılmasını tercih eden ülkenin diğer yarısı için yeterli bir argüman olmadığını görüyoruz.
Bu sonuçlar kendini "geçiş dönemi başkanı" olarak tanımlayan Biden sonrası için de Demokrat Parti'nin oturaklı bir platform arayışında olması gerektiğini gösteriyor. Demokratların tahammül edemediği ve sıklıkla aşağıladığı 'Trumpçı' kitlenin o kadar da marjinal olmadığını ve Amerikan siyasetinin geleceğinde yabana atılamayacağını gösteriyor. Demografik değişimin yönetilmesiyle birlikte sistemin elitlerine tepkili ve müesses nizama yabancılaşmış milyonlarla nasıl bir diyalog kurulabileceğinin de gündeme alınması gerekecek.
Amerikan toplumunun içerideki bu arayışları devam ederken dış politikada da işinin kolay olmayacağı kesin. Dünya liderliğine derin şüphe besleyen ve "Önce Amerika" sloganına oy veren milyonların dış politika tercihlerini belirlemeye devam edeceğini söyleyebiliriz. ABD askeri müdahale ve dış angajmanlara hem iştahı olmayan hem de gücü pek yetmeyen bir küresel güç haline gelirken iklim değişikliği gibi meselelerde Amerikan halkının diğer yarısının da ikna edilmesi gerekecek.