Uzun bir süredir HDP içerisinde bir hareketlilik göze çarpmaktaydı ancak gerek Türkiye'nin iç ve dış siyasetteki yoğun gündemi gerekse HDP'nin farklı başlıklarla gündeme gelmesi parti içi gelişmeleri görünmez kılmaktaydı. Ancak bu hafta Ayhan Bilgen ve Altan Tan tarafından yapılan açıklamalar partide son yıllardaki hareketliliği ve huzursuzluğu daha aşikar kıldı.
Biraz hafıza tazeleyelim: 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 13'leri aşan bir oy yüzdesiyle zirveyi gören HDP o günden sonra çeşitli nedenlerle sarsılmaya başladı. Bunun başlıca nedeni HDP'nin seçim başarısını kendi hanesine yazan PKK terör örgütü oldu. HDP'nin aldığı milyonlarca oyu kendisine yeşil ışık olarak gören PKK gerçekleştirdiği terör eylemleriyle Çözüm Süreci'ni sonlandırdığı gibi HDP/DBP'li belediyelere önce sözde özerklik kararları aldırdı ve sonra bu belediyelerin sınırlarında "kıra dayalı şehir savaşı" adını verdiği bir ayaklanma başlattı. Yüzlerce güvenlik mensubunun şehit olduğu olaylar zor da olsa bastırıldı ve tekrar etmemesi için gereken tedbirler alındı. Bu sürecin kaçınılmaz sonu olarak HDP devlet tarafından artık bir siyasi parti değil doğrudan PKK'nın şehir yapılanması olarak görülmeye ve cezalandırılmaya başlandı.
HDP belediyelerinin Çözüm Süreci'nde sözde PKK mahkemeleri, PKK anıtları gibi ucubelere imza atması, üstüne çoluk çocuğun eline kazma kürek ve silah vererek onları ayaklanma için seferber etmesi, belediye araçlarını hendek olaylarında PKK emrine vermesi gibi nedenlerle HDP sivil siyasetin değil güvenlik alanının odak noktası haline geldi. Güvenlik bürokrasisi ise o gün bugündür "Bu HDP'ye belediye emanet edilmez" diyerek kayyum mekanizmasını işletmekte. HDP de bu konuda kimseyi şaşırtmıyor ve beklenen sona koşar adım gidiyor tabii. Yoksa bu denli hedefteki bir partinin Diyarbakır belediye başkanı son yerel seçimlerde seçildikten üç gün sonra parti binasındaki kitleyle PKK'nın sözde marşını neden söylesin, bunun açıklanabilir bir tarafı yok.
Ankara'da da durum farklı değil. Terör örgütü üyeliği ve propagandası gibi suçlamalarla dokunulmazlığı kaldırılan HDP'li milletvekilleri, HDP'li milletvekili Tuma Çelik'in cinsel saldırı suçları derken HDP Ankara'da da ciddi bir tıkanmışlıkla karşı karşıya.
Bu tıkanmışlığı Millet İttifakı'ndaki rolünü şeffaflığa kavuşturarak aşmaya çalışan HDP burada da istediğine kavuşamadı. Öyle ya, yerel seçimlerde verdiği destekle CHP'ye İstanbul ve Ankara'yı kazandıran HDP, CHP'nin utandığı ve bu sebeple de saklamaya çalıştığı gizli ortak olmaktan öteye gidemedi. Öte yandan aynı seçimde CHP'ye pek çok büyükşehirde seçim kazandıran HDP kendi kalesi olarak gördüğü bölgelerde ilk defa şehir seviyesinde belediye kayıpları yaşadı; Bitlis, Şırnak ve Ağrı'yı AK Parti'ye, Tunceli'yi de TKP'ye kaybetti. Kazandığı belediyeler ise yukarıda açıklanan süreçte atanan kayyumlarla bir bir eridi.
Ancak HDP'deki bu tıkanmışlık hali kriz üretmeye devam ediyor. Partinin bir dönem en etkin isimleri arasında yer alan Ahmet Şık geçtiğimiz aylarda, Altan Tan ve Ayhan Bilgen ise bu hafta içindeki çıkışlarıyla aslında sırayla malumu ilam etmiş oldular. İstanbul milletvekili Ahmet Şık, Şubat'ta verdiği bir röportajında "partinin var olan yapısal sorunları" ve "HDP'deki parti içi bürokrasi ve bunun yarattığı statüko" gibi başlıklarda eleştiriler yöneltmiş, bundan üç ay sonra da partisinden istifa etmişti. Şık, istifasında parti eş başkanlarını tenzih ederek "parti yönetiminde bulunan hakim bir anlayış"tan ve bu anlayışın "demokratik teamüllere uzak tutumları"ndan şikayet etmişti. Bu istifa o dönem çok konuşuldu ama yoğun ülke gündemi arasında unutulup gitti.
Derken bu haftaki çıkışlara şahit olduk. Kars Belediyesine kayyum atanmasından günler sonra şehrin (eski) belediye başkanı Ayhan Bilgen partisine yönelik bir dizi eleştiride bulundu. Bilgen eleştirilerinde partisinin "yatay halk partisi" olabilmesi gerektiğini söylüyor, "son iki kongre süreci ve aday belirleme süreçlerine kimin, neden, hangi dayatmalarla müdahale ettiği"ni sorguluyordu. Gerek Şık'ın bahsettiği partinin "yapısal sorunları" gerekse Bilgen'in bahsettiği "müdahaleler" pek çok partilinin bilip de konuşamadığı vesayet sorununa işaret ediyor. HDP istediği kadar oy alsın, istediği kadar belediye kazansın PKK gözünde sadece bir emir eriydi. Parti içi dengeler de, kararlar da en nihayetinde Kandil'den gelecek emirlere bağlı kalmaya mahkum.
Ne Şık ne de Bilgen bu sorunu net ortaya koyabildiler ve sadece imalarla yetindiler. Ancak partiden istifa etmeden önce de dik çıkışlarıyla tanınan Altan Tan Perşembe günü yayımlanan röportajında partinin PKK ile ilişkisini doğrudan söyleyiverdi: "Silahla demokrasi yan yana olmaz. HDP, ya PKK'nın sürdürdüğü siyaseti sürdürecek ya da yeter diyecek." Evet, kaldırılan dokunulmazlıklar, tutuklu eş başkanlar, kayyum atanan belediyeler HDP'ye bir kuzu postu oldu ancak hendeklere gömülen kurdu da kimse unutmadı. Tan'ın işaret ettiği üzere HDP bir siyasi parti gibi muamele görmek istiyorsa bir siyasi parti gibi hareket etmeliydi.
Artık mızrak çuvala sığmıyor, HDP'nin Meclisteki dostları bunu görmüyormuş gibi yapsa da HDP'yi kendi seçmenlerine ittifak ortağı olarak ilan etmekten bile utanıyor, korkuyorlar. Ortaklarından istediğini alamayan HDP'nin içinde öne çıkan isimler bile parti içinde kale alınmadıklarını fark ettikçe son çare ya istifa ediyor ya da eleştirilerini kamuoyuyla paylaşıyorlar. Bu eleştiriler genelde uzun ve karmaşık metinlerin arasına serpiştirilmeye çalışılsa da Altan Tan gibi isimler artık PKK'ya yeter deme vaktinin gelip geçtiğini dile getirebiliyor.
Peki HDP, PKK'ya artık yeter diyebilir mi? Diyebilseydi şimdiye kadar derdi. HDP'nin böyle bir karar verebilecek iradesi yok. Bugüne kadar partinin tercihlerini velisi PKK yaptı. Hal böyle olunca da parti güvenlik politikalarının hedefi olmayı sürdürecek. Peki bu tıkanmışlık nasıl aşılacak? Artık partiler kapanmasın, seçilmiş belediye başkanları görevinde kalsın ama terörle arasına da mesafe koysun. Mümkün mü? Mümkün olmadığını HDP her fırsatta gösteriyor. Devlet güvenlik refleksi de parti kapatılan günlere dönmüş olmamak adına kayyumlarla, fezlekelerle yetiniyor. Sonuçta HDP bu çıkmazdan çıkamadığı için serbest kalsa da güvenlik endişeleriyle engellense de tabela partisi olmaktan öteye gidemiyor. HDP'deki terör örgütünün vesayeti sürdükçe PKK partiyi gölgesinde tutup ana aktör olma konumunu bu sayede koruyor ama halen HDP'den demokrasi beklentisi olan kaldıysa onlara yazık oluyor.