Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri Ermenistan'ın Karabağ ve civarını işgal ettiği 1988-94 savaşından beri gerilimlidir. Dönem dönem Karabağ etrafındaki temas hattında çatışmalar yaşanır, iki taraftan da can kayıpları olur. Ancak bu yaz bu olaylar daha da gergin geçti. Hem karşılıklı saldırı sayısında artış oldu hem de bu saldırılar Tovuz gibi Karabağ etrafındaki temas hattıyla ilgisiz bölgelere de yayıldı.
Ermenistan'ın Temmuz'da Tovuz bölgesine yaptığı top atışları Türk basınında da geniş yer bulmuştu zira bu bölge Bakü-Tiflis-Ceyhan ve TANAP enerji boru hatları ile Bakü-Tiflis-Kars demir yolunun da güzergahında yer almakta. Tovuz'a yönelik saldırı akıllara Ermenistan'ın bu saldırıyı başka bir bölgesel yahut küresel güçten ihale alarak mı gerçekleştirdiği sorularını getirdi. Ancak her ne gerekçeyle olursa olsun Ermenistan gerilimi tırmandırmak için daha yanlış bir zaman seçemezdi. Neden mi? Çünkü bunun küresel, İran ve Rusya özelinde bölgesel ve tabii Türkiye başlıkları olmak üzere üç temel nedeni var.
Küresel nedenden başlamak gerekirse bunu kısmen yapısal kısmen de aktör merkezli yorumlayabiliriz. Yapısal neden dünyanın içinden geçtiği sistemik dönüşüm yani tek kutuplu dünyadan diğer süper gücün Çin olmasının beklendiği çift kutuplu bir dünyaya geçişle alakalı. Böyle sistemik dönüşüm zamanları revizyonist aktörlere tek taraflı sınır değişikliği yapma, blok değiştirme gibi pek çok konuda fırsat alanı açar. Zaten Ermenistan'ın Karabağ'ı işgali de böyle bir sistemik dönüşüm sürecinde yaşanmıştı. ABD ve Sovyetler Birliği'nin süper güçleri oluşturduğu dönemden tek kutuplu dünyaya geçişin yaşandığı o dönüşüm yıllarında Ermenistan henüz bir ordusu bile olmayan Azerbaycan'a saldırmış ve arkasındaki uluslararası destekle Karabağ'ı işgal etmişti. Şimdi o gidişin dönüşünü yaşıyoruz. Dünyanın tekrar çift kutuplu bir sisteme doğru evrildiğinin emareleri görülürken, süper ve potansiyel süper güçlerin dikkati birbirinin üzerindeyken görece daha küçük ülkeler kör noktada kalabiliyor. İster Ermenistan'ın 1988-94 savaşındaki gibi gayrimeşru olsun ister Azerbaycan'ın bugünlerdeki adımı gibi meşru olsun, cüretkar adımlar için böyle sistemik dönüşüm zamanları ideal zamanlardır.
Daha aktör merkezli bakacak olursak, söz konusu yapısal dönüşüm bu sonucu doğurmak zorunda değildi. ABD boşluk bırakmadan tam baskı kurabilirdi. Ama süper güç de olsanız kaynaklarınız sınırlı. ABD de Avrasya ana karasındaki özellikle Ortadoğu ve Doğu Avrupa'daki mevzisini geri çekmeyi, buradan tasarruf etmeyi (retrenchment), kaynaklarını Güney Çin Denizi'ne aktarıp Çin'i askeri açıdan orada çevrelemeyi (containment), ticari korumacılıkla da Pekin yönetiminin ekonomik büyümesini engellemeyi deniyor. Bu sebeple kimilerinin bir Batı projesi olarak gördüğü Paşinyan'ın çağrıları henüz ABD'nin dikkatini çekmedi. Tabii ABD'nin tepkisizliğinin tek nedeni bu sistemik dönüşüm ve bu dönüşümü durdurmaya yönelik değişen öncelikleri değil. Önümüzdeki ayki başkanlık seçimi Amerikan başkanının ve kamuoyunun öncelikli meselesi. Ermenistan dikkatleri çekmede zorlanıyor.
Biraz zoom yapıp odak noktamızı küresel ölçekten bölgeye kaydırdığımızda da Ermenistan'ın talihsiz bir dönem yaşadığını söyleyebiliriz. Ermenistan'ın otuz yıllık sponsorları İran ve Rusya'dan destek alma ihtimali artık daha düşük. İran bir yandan pek çok cephede verdiği vekalet savaşlarından başını kaldıramıyor bir yandan da yüz yüze kaldığı ağır ekonomik ambargolar altında eziliyor. Aksi taktirde Ermenistan'a gizli saklı konvoylarla, göründüğü kadarıyla cılız bir yardımla yetinmez, daha net arka çıkabilirdi.
Rusya ise Batı projesi olarak gördüğü Paşinyan'ın burnunun sürtülmesinden memnun bile olabilir. Ne var ki bu durumu Azerbaycan'a açık çek gibi okumak da hatalı olur. Kimi Rusya uzmanlarına göre Rusya Azerbaycan'ın sahada ilerleme katetmesini bekleyebilir ancak işgal altındaki bölgenin tümden Ermenistan'ın elinden çıkmasına da razı olmayacaktır. Uzmanlara göre Rusya'nın beklentisi Azerbaycan'ın ilerlemesiyle Batı yanlısı Paşinyan'ın başbakanlık koltuğunu kaybedeceği, onun yerine ise Rusya yanlısı olarak bilinen Koçaryan'ın koltuğa tekrar oturabileceği bir süreç yaşanması. Şayet durum buysa o zaman Azerbaycan'ın stratejisi Ermenistan'da askeri üsleri bulunan Rusya savaşa müdahil olmadan yahut Paşinyan istifa etmeden önce olanca hızla ilerlemek olmalıdır.
Yazının başında Ermenistan'ın gerilimi olabilecek en yanlış zamanda tırmandırdığını yazmıştım. Bunun yukarıda sayılan sebeplerin yanı sıra hatta daha da önemli bir diğer nedeni ise Türkiye. Türkiye Azerbaycan'ın bu haklı mücadelesinde olabilecek en net desteği sunan ülke konumunda. Hatta iki ülke arasındaki yakın askeri ilişkiler savaşın seyri açısından hayati derecede önemli. 1988-94 savaşında, dönemin Azerbaycan Devlet Başkanı Elçibey'in ifadesiyle Elçibey'in yaralı kadın ve çocukları kurtarmak için dört-beş helikopter talebini bile yerine getirmeyen ya da getiremeyen bir Türkiye vardı. Bugünse Azerbaycan hava hakimiyetini Türk yapımı Bayraktar SİHA'lar ile sağlamakta. Bu askeri desteğin yanı sıra Türkiye geleneksel olarak Ermenistan yanlısı Rusya ve İran'ın karşısında diplomatik açıdan da önemli bir denge faktörü.
Hülasa, küresel güçler Ermenistan'ın Karabağ işgalini otuz yıldır görmezden gelse de 1994 ateşkesi Azerbaycan için kapanmamış bir defterdi. Bir gün Karabağ'ı işgalden kurtarmak için adım atacaktı. Ermenistan ise bunu bile bile en yanlış zamanda Azerbaycan'ı provoke ederek kendisini oldukça zor bir durumda bıraktı.
Son sözümüz de barış çağrısı yapanlara olsun. Evet savaş kötüdür. Uyruğu ne olursa olsun insanların acı çekmesi zihnen ve kalben normal herkesi rahatsız eder. Savaştan geriye ömrünün baharında yitirilmiş canlar, gözleri yaşlı analar, yetim çocuklar kalır. Ancak hiçbir ülke de topraklarının işgal altında kalmasına razı olmaz. Karabağ'da gerçekten barış isteyenler Ermenistan'ı işgal ettiği topraklardan çekilmeye ikna etmeye çalışmalı ve sonu gelmez bu Azerbaycan-Ermenistan gerilimine kalıcı bir çözüm aramalıdır.